webnovel

Cyberpunk: Fixer System

Erdem Demir finds himself awakened in a completely different place. He is rejuvenated and more handsome. He tries to return to his old life, to continue his life with hopes, but the year he wakes up is 2068. It is not possible to go back to the past. Attention! This story is written in my native language, Turkish. Since my proficiency in English is not good enough to write, I used my native language. If you want to read the story, please use WebNovel's translation application or your browser's translation feature. I wish you a pleasant time.

Aydehan · 游戏衍生
分數不夠
4 Chs

Bölüm 3: Gonkies Donkey

Attention!

This story is written in my native language, Turkish. Since my proficiency in English is not good enough to write, I used my native language. If you want to read the story, please use WebNovel's translation application or your browser's translation feature. I wish you a pleasant time.

Erdem bir haftadır yaşadığı kiralık dairesinin; kirli, pamuk şeker rengindeki, eski ve yıpranmış kanepesine yaslandı. Kanepenin üzerinde irili ufaklı sıvı damlaları mevcuttu ki bunların ne olduğunu anlamak için biyoloji üzerine doktora yapmaya hiç gerek yoktu.

Nispeten temiz kalmış kısmına oturdu ve hala önünde görünmeye devam eden neon sarısı arka plana sahip, üstünde yine aynı şekilde neon mavisinde yazılar yazan ekrana bakmaya devam etti.

FİXER SİSTEMİ

Sistem Sahibi: Erdem Demir

Saygınlık: 0

Yetenek: Akıcı Konuşma

Öneriler

  Sana bilgi sunacak birisini bul

  Seninle çalışacak bir Merch ekibi ya da solo bul.

  Bir iş bitir.

  Elindeki teknolojiyi kullanmayı öğren. (tamamlandı)

Yazılar bundan ibaretti ve önerilerdeki gibi hali hazırda ilk geldiği günden itibaren kendisinde olan teknolojinin nasıl kullanıldığını öğrenmesi ile birlikte o tamamlandı yazısını almıştı.

Erdem, bu ekranın ne işe yaradığını anlamıyordu. Evet artık fikser kelimesinin ne anlama geldiğini anlıyordu ama zaten hali hazırda hedeflediği şey de oydu. Bu ekran ona ne gibi fayda sağlıyordu? Bununla ilgili hiçbir fikri yoktu. 

Erdem, parmağını önündeki ekrana doğru götürdü. Ekran içinden geçen parmağına baktı ve "elbette gerçek değil, çünkü ben kafayı sıyırmış durumdayım." Diye düşündü.

"Peki bu akıcı konuşma ne işe yarıyor ki de yetenek olarak göründü?"

Onun söylemesini beklemiş gibi önündeki ekran da bulunan yazılar değişti. Şimdi doğrudan bir metin yazıyordu.

Akıcı Konuşma: Daha iyi konuşursun. Çevrendeki insanların senin sözlerini dinleme ihtimali yükselir.

Yeteneğinin açıklaması buydu ve Erdem bu bilgiyi gördüğünde dudağında küçümseyen bir gülümseme ortaya çıktı.

Çocukluğundan beridir insanlarla sosyalleşmeye, onlarla nitelikli ilişkiler kurmaya ve yeri geldiğinde bu ilişkilerden yararlanmaya odaklanmıştı. Bu özelliği sayesinde sayısız kez kendi kıçını kurtardı ve şimdi ekran onun özelliğini bir yetenek olarak gösteriyordu. Komikti, zaten bildiği bir şeyi neden ekranda görmeliydi ki? Bu kendi kendine bakarak ereksiyon olmaya benziyordu.

Erdem daha sonrasında zihninde "Saygınlık" diye düşündü.

Saygınlık: Bir Fikser olarak sana duyulan saygı, saygı ne kadar yüksekse merch ekipleri, sololarda müşterilerden o kadar talep alırsın. Saygınlık, başarıyla bitirmiş olduğun işlere göre gelişim gösterir. Saygınlık seviyen beş ve beşin katları halinde ne zaman artarsa ona uygun olarak rastgele bir yetenek elde edersin. Uyarı: Saygınlık, sizin merch ekiplerine, sololara ve müşterilere davranış tarzınıza göre yükselir ya da düşer.

Yazılan bilgi dökümü son derece mantıklıydı. Sonuçta bir bilgi simsarı eğer çalışanlarına iyi davranmazsa, çalışanlar kendi aralarında konuşur ve mümkün olduğunda o bilgi simsarından uzak durmaya çalışırlardı. Bu aynı şekilde müşteriler için de geçerliydi. Eğer müşteriyi memnun edemezseniz sizi tercih etmek yerine bir başkasını tercih ederdi. Davranışlarınız üzerindeki kontrolünüz azsa bu iş size göre değildi. Kötü davranışlar sizi ölüme götürecek bir vagon işlevi görürdü.

Bir bilgi simsarı her iki tarafa da ölçülü davranmalıydı. Paralı asker için ödemede adil ve işte net olmalı. Müşteri için ise daha konuşurken nazik ve saygılı davranmalıydı. Kıçını yalaması gerekmiyordu ama en azından belli saygı çerçevesinde bulunulması gerekiyordu.

Erdem, önündeki ekranı kapatmayı düşündü ve ekran bir kez daha kapandı. Akşam vakti, yeni keşfettiği barın açılma zamanı gelmişti ve şimdi oraya gidip, en ucuz birayı söyleyip insanların ne konuştuğunu dinlemesi gerekliydi. Üstelik potansiyel müşterileri ve paralı askerleri de bulması ve kendisine bir sözleşme imzalaması gerekecekti.

Sonuçta, bu daire için tam anlamıyla 500 Eurodollar ya da sokak ağzında "Eddies" vermişti ki, mevcut parasıyla bunun bir başka ayını karşılayamazdı. Evinden olup sokakta kalmaktansa insanlar için ayak işi yapmaya niyetliydi. Sonuçta, bu bir hafta boyunca çevrede gezmiş ve sokakta yaşayanların ne durumda olduğunu görmüştü. Her an ayaklar altında ezilebilirlerdi ve bir kavga esnasında ölmeleri de muhtemeldi. Çeteler için uyuşturucu denekleri olarak kullanılırlar. Şirketler için de halka sunulmadan önce ürünlerinin deneyleri için yakalanırlardı. 

Kısacası, sokakta yaşayan insanlar bu şehirde insan olarak kabul edilmiyordu. Zaten sırf onlar için çıkarılmış olan Kibble adında bir yemek vardı ve bu yemek esasen köpek mamasıydı. Onu da bir karne ile alırlardı.

Erdem bu bir hafta içerisinde bir konuda çok daha emin oldu. Bu şehir; zeki ve atılgan insanlar için bir cennetti. Eğer doğru kartları oynarsan ve doğru insanları kullanırsan bu şehirde yapamayacağın şey yoktu. Ancak, kurnaz olup ısırabileceğinden fazla ısırırsan da şehir seni doğrudan dibe gönderirdi. Altın kural, neyi yapabileceğin ya da neyi yapamayacağını bilmek ile ilgiliydi.

Erdem, harcaması için geride kalan iki yüz Eddiesin yüzü ile kendine ikinci el aldığı kıyafetlerden en temizi ve düzgününü üstüne geçirdi. Seçeneği yoktu ve bu seçtiği kıyafet basit ve düz renkli siyah bir tişört, onun altına çok az lekesi olan kot pantolon ve oldukça yıpranmış bir spor ayakkabısıydı. Erdem, eskiden beridir bu tür bir kıyafetle yaşamadığı için üstündeki elbiseleri yakmak istiyordu ama şimdilik… şimdilik giymek zorundaydı.

"Tamam, hazırım" diye düşündü. Son zamanlarda takıldığı Pershing Sokağına ait olan Gonkies Donkey adındaki tuhaf bara gitmek için Mega Bina 11'deki evinden dışarı çıktı.

NCart ile yolculuk sayesinde yaklaşık yirmi dakika süren yolculuğu ile barın önüne vardı. Barın tabelasında neon ile süslenmiş kafasında huni bulunan bir eşek resmî mevcuttu ve daha ne kadar iyi anlatılabilir emin değildi. Resim hem mizahi hem de bu şehrin insanlarını az ya da çok ifade etmek için yeterliydi.

Okula gitmenin bile para gerektirdiği bir şehirde cahil ve bilgisiz insanların olması çok normaldi. Kimi insanlar okuma yazma bile bilmiyordu ki; bu 2068 yılında görülmemesi gereken saçmalıklardan birisiydi. Ancak, biraz okuma sonucunda öğrendiği şeylerden birisi de Amerika'da özellikle de şimdiki adıyla NUSA'da okuma yazma oranın düşüklüğü insanı hayrete düşürmek için yeterliydi.

Kısacası, paran varsa okursun ve yine paran varsa bilgi sahibi olursun.

Barın önünde duran fedai onun yaklaşmasıyla birlikte iri yarı elini havaya kaldırdı. "Biliyorsun önüne gelen bu bara giremez. Seni tanımlayacak bir aptallığının olduğunu kanıtlaman gerekecek."

Erdem, bara girme koşulu olarak kendisine sunulan bu aptalca mazerete gülmemek için kendisini tuttu. Bu, bu barın konseptiydi. Bara girmek istiyorsan, kendi aptallıklarından bir örnek ya da gösteri yapman gerekliydi. İlginç bir giriş yöntemiydi ama etkiliydi. Daha sonrasında bu olayları, kaydedip ayın aptalları adı altında tüm müşterilerine izletiyorlar ve kazanan da kendisine bir huni ve 500 Eddies'lik bir ödül kazanıyordu.

"Hayatım boyunca yaptığım en büyük aptallık, bir joytoyu hamile bırakmaktı. Lanet kadın, bana öylesine tutundu ki ondan kurtulduğum hale hala rüyalarımda "Çocuğumuz için!" Bahanesiyle benden para istiyor…"

Fedainin düz suratında anlayışlı bir ifade belirdi. Hemen ardından da geri çekildi. Erdem de bardan içeri girdi.

Her ne kadar barın ismi ve giriş yöntemi biraz troll olsada içerisi son derece lükstü. Hatta Watson gibi bir yer için gösterişli bile sayılabilirdi. Koltukları deri ve yumuşaktı. Sandalyeleri bu çağda nadir görülen bir özellik olarak ahşaptandı ve son iki gündür gördüğü kadarıyla bu çağda insanlar ahşaba karşı o kadar nazik davranıyordu ki görenler elinde son derece kıymetli bir mücevher tuttuğunu düşünürdü.

"Normal, sonuçta bu çağda ağaç yetiştirmek ya da görmek de bir lüks" diye düşündü. Gerçekten de bu şehirde yaşadığı bir hafta içerisinde tek bir ağaç parçası bile görmedi. İnsanlar ağaca o kadar hasret kalmıştı ki hologramdan ağaçlar bile gıpta ile bakılan ürünlerdi.

Romadaysan bir romalı gibi davran sözünden yola çıkarak maun sandalyeyi büyük bir titizlikle kendine çekti ve oturdu. Önündeki barmen işi bıraktı "Ne istersin?" Diye sorduğunda Erdem, duyduğu en basit ve içilemez bira olan "Motor Suyu lütfen" diye seslendi.

Neden içilemezdi? Aslında cevap basitti. Arpa sentetik ve demlenme süreci de kalitesizdi. Ortaya çıkan bira da sadece bira olmak için ortaya çıkmıştı. Efes'in biraları bile ondan çok daha güzeldi ve Erdem onu bile özleyecek kadar yoksunluk çekeceğini hiç düşünmemişti.

Bira şişesi ona getirildi ve yanına da bir bira bardağı bırakıldı. Barmen, birasını bile doldurmadı ve sıradaki müşteriye geçti. Erdem bunu anlıyordu, kendisi fakirdi ve fakirle uğraşılmaya değmezdi.

Erdem'in akşam vakti barda vakit geçirmesinin sebebi de yine basitti. Bilgi toplamaya çalışıyordu, esas olarak aradığı bir şey yoktu. Her türden bilgiyi kabul ederdi. Bu bilgiyi de HoloTAC ile kendisine mesaj olarak gönderiyordu. Bu sayede notlarını güncel tutuyor ve hata payını en aza indirmiş oluyordu.

Zaman geçti ve insanlar içkilerini daha fazla içtikçe daha fazla sarhoş oldu. Daha fazla sarhoş oldukça da çenelerinin bağı düşmeye başladı. İnsanların kimisi ağlıyordu, kimisi gülüyordu ve kimisi de kendisi gibi sessizce içkisini yudumluyordu.

"AHH! Beth sürtüğü! Seni öldürücem! Seni ortadan ikiye bölücem! Seni bulduğumda seni öylesine sikeceğim ki benden çaldığın paranın ne demek olduğunu öğreneceksin ve benim sikim tarafından boğularak öldürüleceksin! ÖLDÜRÜLECEKSİN!"

Adamın çığlığı ile birlikte tüm bar ona baktı. Gerçi adamın umrunda değildi. Erdem de bu adamın ne demek istediğini merak etti. Yavaşça ona kulak kesilmeye başladı.

"Demek ben senin nakit ineğindim ve o Markus denen gonkda senin duygu ineğindi! Orospu peki ya benim duygularım? Ben sana para sağlamakla yükümlü isem, sen bana neden duygu sağlamıyorsun… Senden sadece duygu istedim… Hick!"

Adam, esasında oldukça iyi giyimliydi. Bir şirket çalışanı ya da halk arasında "Corpo" olarak tanımlanabilirdi. Erdem bu adamın huyuna giderse ondan daha fazla bilgi elde edebileceğini fark etti. Erdem hemen yanında oturan kötü görünümlü kadına hafifçe dirseğiyle vurdu. Kadın yaşlıydı ve kendisi gibi berbat kıyafetlerin içindeydi. Yüzü de implant olmasına rağmen göze güzel gelmiyordu. Çenesindeki implant biraz yamuktu ve bu da ağzında şekil bozukluğuna neden oluyordu.

"Dostum kim bu gonk? Sanki buranın sahibi gibi davranıyor?"

Kadın onun dürtüklemesi ile ona kafasını kaldırdı. "Nerden bileyim? Sana oradan her an başvurabileceğin bir bilgi bankası gibi mi görünüyorum?"

Erdem kadının açık sözlülüğüne geniş bir gülümsemeyle baktı. "Hayır ama yaşamaktan bıkmış ve son günlerinde de bu barın müdavimi haline gelmiş gibi duruyorsun." Diye karşılık verdi.

Kadın yavaşça omzunu silkti ve kendisi gibi motor suyunu yudumladı. Bir kadına göre son derece kaba bir şekilde geğirdi. "Söylediklerinin bir kısmı doğru evet. Bu şehirde yeterince zaman geçiren herkes yaşamaktan bıkar ama bu hepsinin doğru olduğu anlamına gelmez. Benim bu bara ilk gelişim ve kim olduğuyla ilgili zerre bilgim yok. Üzgünüm genç adam ama benim için biraz fazla gençsin ve genç çocuklarla flörtleşmiyorum."

Erdem teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. "Sizi temin ederim hanımefendi sizinle flörtleşmiyorum. Gerçekten de sizden onun hakkında bilgi almaya çalışıyordum." Bu esnada da yavaşça cebinden on eddies çıkardı ve masada onun birasının yanına bıraktı. Ardından da barmene dönerek "Hanımefendinin içtiği iki içkiyi benim hesabıma ekleyin lütfen." Diye seslendi.

"Gerçektende adam hakkında bilgi almak için çok çabaladığın belli…"

Erdem kabullenircesine omuzlarını düşürdü. "Sonuçta bir iş yapmam gerekli ve bu da onun bilgilerini elimde tutmaktan geçiyor."

Kadın bir süre onu süzdü. "Pekala, önce bana adını söyleyerek başlamaya ne dersin yabancı?"

Erdem, kadının konuşmaya başladığını anladığında yüzünde çarpık bir gülümseme ortaya çıktı. "Erdem Demir, tanıştığıma memnun oldum. İsminiz?"

"Daniela Ortega, ilginç bir ismin var. Nerelisin?"

Kadının bu sorusu Erdem ile ilgilendiğini belli ediyordu ve Erdem bunu sona kadar kullanmaya niyetliydi. "Türkiye'den buraya göç ettim. Oradaki ekonomik zorluk buraya kıyasla çok daha fazla."

Kadın etkilenmiş bir bakışla "Vay be, bu kadar genç yaşta Türkiye'den buraya geldin demek. Kaç yaşındasın?"

"Sizi temin ederim ki reşitim hanımefendi. Bu yılın sonunda yirmi olacağım."

Erdem'in bu sözleri kadının bir miktar ilgisini kaybetmesine neden oldu. Aslında bunu bekliyordu, sonuçta bu kadın onu ayak üstü sorguluyordu. "Peki Daniela sende ne var?"

"Eh, aslında bir çok insanın benzer bir çilesi vardır. Ailem fakirdi ve beni joytoy olarak kaplanlara sattı. Orada da yavru çipiyle yıllarca çalıştım. Yaşlandığım zaman da beni kovdular ve işte şimdi buradayım."

Erdem bir çırpıda söylediği hayatın bir kısmının yalan olduğunu anlayabilirdi. Aptal kadın kendini gizleyerek güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Üstelik lafı geveleyerek de sorusunu unutturmaya çalışıyordu.

Erdem, kaşlarını hafifçe çattı. "Biliyor musun? Yalan söylemek en sonunda seni kıçından ısırır."

"Sadece yakalanırsan kıçından ısırır. Üstelik yalan söylemediğim için beni neden ısırsın?" Daniela bunlar üzerine içkisinden büyük bir yudum aldı. Erdem de ona eşlik etti ve iğrenç içkiden bir yudum aldı.

Fahişeden bilgi almak zorunda olmasından mı? Yoksa konuştuğu kadının ne kadar boş bir insan olmasından mı emin değildi, içkinin tadı bile daha boktandı.

"Peki Daniela soruma geri dönersek bu adam kim? Belli ki bir corpo nerede çalışıyor? Bildiklerini anlat lütfen."

Daniela sorusunu duymamazlıktan geldi. Erdem'de giderek daha fazla sinirlenmeye başladı. Elinde tuttuğu soğuk bira şişesini biraz daha sıkı kavradı. Kendini sürekli sakinleştirmek zorundaydı. Kadının hala konuşmaya niyeti olmadığını anladığında daha fazla dayanmaya niyeti yoktu. Eli yavaşça belindeki silaha doğru kaydı. Liberty her an eline alınıp, önündeki fahişeyi kevgire çevirmeye hazır bir şekilde bekliyordu.

Kadın en sonunda ağzını açtı. "Adı, Samuel Parkinson, kendisi orta sınıf bir yöneticinin asistanı ve boş vakitlerinde buraya gelerek içmeyi seviyor. Bundan önce bir sevgilisi vardı. Adı Elizabeth Taylor ama kısa zaman içerisinde ayrıldılar. Denilene göre kız aynı şirketten bir güvenlik görevlisi ile onu aldatıyormuş."

Erdem kadından öğrendiklerini iyice sindirdi. "Peki nerede çalışıyor?"

"İşte bu tam anlamıyla bir sır, söylenene göre AllFood'da çalışıyor ama o bir kez bile olsa AllFood'un genel merkezine giderken görülmedi."

Erdem yavaşça kafasını salladı. Bu ilginçti, şirketine gitmeyen bir adam nasıl corpo olarak adlandırılırdı? İlginçti ama bu onun umrunda değildi.

"Hoşuna giden şeyler ne?"

Kadın, içini çekti. Cebinden bir sigara çıkardı, yavaşça dudaklarına götürdü ve Erdem'de hemen bir beyefendi olarak sigarasını yaktı. Kadın sigarasından bir duman çekti ve yavaşça bıraktı.

"Eleman tam bir mazoşist, köle olarak kullanılmayı seviyor ve cinsel ilişkinin başında strafon ile anal yapılmasını istiyor…" Erdem yavaşça elini havaya kaldırdı. "Daniela lütfen bunu bir kenara bırakalım. O adamla bu şekilde ilgilenmiyorum."

"Pekala, kendini büyük görmeyi ve gösterilmesinden hoşlanıyor. İnsanlar ona yalakalık yaptığında dudaklarında tatminkar bir gülümseme ortaya çıkıyor ve zeka seviyesi bir miktar düşüyor. O adamla konuşurken onu tehdit etmek yerine onu översen senin işine gelir." Erdem bu sözlere yavaşça kafasını salladı. Aynı zamanda HaloTAG'ına de notlar alarak bilgilerini temiz tuttu.

"Gerçekten nerede çalıştığı belli değil mi?" Erdem bu soruyu ikinci kez ortaya çıkardı. Kadın da ona bıkkınlıkla baktı. "Dediğim gibi, sözde AllFood için çalışıyor ama bir kez bile genel merkeze gitmemiş durumda. Büyük ihtimalle bir fabrika yöneticisinin asistanı, yerinde olsaydım onu ve kadını orada arardım." Erdem, kafasını hafifçe salladı. Bu çok iyi bir ipucuydu. Aynı zamanda bir miktar boşluk vardı. Kadın onun cinsel zevklerini biliyordu ki bu onların yakınlaştıklarını gösteriyordu. "Peki o halde nerede yaşıyor?"

"Megabina H11'de yirminci katta 440 numaralı dairede oturuyor." Erdem bu cevap karşısında gülse mi ağlasa mı bilemedi. Kendisinden bir kat yukarıda yaşıyordu ve bir kez bile onu görmemişti. Gerçi, bu çok normaldi. Megabinalarda binlerce insan yaşıyordu ve o binlerce kişi arasından birisini bulmak tam bir işkence olurdu."

Erdem daha fazla soru sormadı. Kadından elde edeceği tüm bilgileri elde etmişti. İkisi bir süre içmeye devam etti. Erdem birasını bitirdiğinde ona doğru döndü. "Daniela, sen son derece zeki ve bir o kadar da bilgili bir kadınsın. İleride seninle bu tür bir alışveriş yapmaya devam etmek isterim. Bana iletişim bilgilerini ver, belli mi olur bu işbirliğinden ikimizde çok iyi paralar kazanabiliriz."

Daniela sıkılmış bir ifadeyle "Eminim kesinlikle kazanırız… Her neyse işte al benim numaram. Olurda bir gün canın sıkılır ve deneyimli bi joytoyun keyfine varmak istersen beni ara."

Erdem kadının ifadesine sadece gülümsedi. Bu kadınla asla bunun için bir arama yapmayacaktı ama kadının bilgisini kullanmak için bol miktarda anlaşma yapmalarını sağlayacaktı.

Elindeki tüm bilgileri düzenledi. Hepsini HaloTAG'ında bir bütün hale getirdi ve şimdi de adamın bir resimini bu metnin içine yerleştirdi. İşte ilk profil buradaydı ve onun için kullanılmaya hazırdı.

Erdem içkilerin parasını ödedi ve yavaşça sandalyesinden ayağa kalktı. Hala bağıran ve intikam yemini eden adamın yanına doğru gitti. Doğru zaman gelmişti. Şimdi bu adam ile bir anlaşma yapmalı ve kadın hakkında ne biliyorsa elde etmeliydi. Sonrasında da adamın istediği şeyi yaparak onun mutlu olmasını sağlamalıydı.