2 Bölüm 2: Ne yapacağına karar vermek.

   Yazar Notu: Tekrar belirtmek isterim ki bu hikaye Türkçe olarak yazılmaktadır. Hikayeyi makine çeviri ile çevirip size atabilirdim ama bu ingilizce versiyonunun okunamayacak hale gelmesine neden oluyor. (Farklı dil yapısı yüzünden çeviri bunu düzeltemiyor.) Bu yüzden lütfen hikayeyi tarayıcınızdan çevirip okumayı deneyin. Maalesef ki Webnovel Türkçe içerik güncellemesini desteklemiyor...  

---------------------------------------------------------------------------------

Şehrin ücra köşelerine yaklaştıkça Erdem'in gördüğü insan tiplerinin hepsi aşırı robotikleşmiş insanlardan oluşmaya başladı. Hepsi kendisine kısa süreliğine göz atıyordu ve kendi aralarında mırıldandılar ama kimse ona ne tek kelime etti ne de yaklaştı. "Bu insanlar manyak olmalı!" diye düşündü zihninde, çünkü hepsinin bedeninde etten daha fazla metal ve implant bulunuyordu. Üstelik hepsinin bir tür garip davranışı vardı. 

İlerlediği sokağın diğer tarafında duran iki implantlı erkeğin bir biradan ötürü birbirlerine kılıç ya da kollarının içinden çıkan bıçaklar çekmeleri son derece korkutucuydu. Erdem, kendisine bir kez daha neredeyim ben? sorusunu sormuş ve bir kez daha cevabını bulamamıştı. Ancak, iyi yandan bakacak olsaydı, bir şekilde resmi dili ingilizce olan bir ülkenin içerisindeydi. 

Türkiye'den buralara nasıl geldiğini, nasıl tekrar gençleştiğini bilmiyordu. Cep telefonu yanında değildi ve etrafı gözlerken kimsenin cep telefonu kullandığını görmemişti. Sanki herkes bir şekilde iletişim halindeydi ve bunu telefona gerek kalmadan yapıyordu.

Erdem, yorulan bedenini, etrafı çöplerle çevrili bir kanepenin ortasına bıraktı. Saatlerce yürüyüp, üstüne ağzına tek lokma yemek koymamış birisi olarak şu anda içten dışa geberdiğini hissediyordu. 

"Nerden geldin bilmiyorum çocuk ama yanlış yerdesin!" 

Erdem, evsiz görünümlü adama doğru kafasını çevirdi. Adam, her tarafında yırtıklar bulunan bir tişört ve onun altında ise esasında bir pantolon olması gereken ancak şimdi bir şorta dönüşmüş bir kot pantolon giyiyordu. Yırtıklar içerisindeki tişörtünün altında "V" harfi ve ona eşlik eden büyük bir gül dövmesi bulunuyordu. Saçlar birbirine karışmıştı ve öfkesi yüzünden sararmış dişleri dışarı çıkmıştı. 

"Nerden geldim biliyorum ama nerde olduğumu bilmiyorum." Sözlerinin ardından kanepenin yanına kaydı. "Bak dostum, belki bu kanepe senindir ama o çöplüklerle ve petrolle kaplı yerden buraya yürüyerek uzun zaman geçirdim. Bırak biraz dinleneyim, ardından kendi yoluma bakarım ve sen de benden kurtulmuş olursun." 

Adam homurdanarak yanına oturdu. "Demek, 101 North yolunun yakınlarından buraya kadar geldin. Evlat, senin orada ne işin vardı? Bildiğim kadarıyla oraya sadece şirketler ve ölüme gönderilmişler gider ve sen pek de şirketçi tipine benzemiyorsun." 

Erdem, dişlerinin arasından tuttuğu nefesi bıraktı. "Doğru, bizi ölüme terk ettiler. Daha doğrusu, bizi öldürmek için uyuşturucu partisi düzenlediler. Oradan sağ kurtulan sadece ben oldum." 

Yaşlı adam hafif bir ıslık çıkardı. "Evlat bu güzel bir hikaye. Şimdi, yeterince dinlendiğine göre siktir olup gitme zamanın geldi." Sözlerinin sonunda eliyle gitmesi için işaret yaptı. Erdem de şansını fazla zorlamamak için hafifçe içini çekerek kanepeden kalktı. 

"Gitmeden önce en azından, bir turist için bilgilendirme yapacak bir şeyi nerde bulabilirim onu söyler misin?" 

Adam bir süre onun ciddi olup olmadığına baktı. Yüzü yavaşça önce gülümsemeye ardından da dişlerini gösteren bir sırıtışa dönüştü. "Evlat! Kim Night City'e turistik gezi yapacak kadar aptal olur ki?" Erdem bir parmağı ile kendisini göstererek cevap vermesini bekledi. "Hie hie hie! Gerçek bir aptala bakıyorum! Pekala aptal! Yolun başına geri döndün demek. O halde senin için ilk ve son güzelliği benim yapmama izin ver. Şimdi, hemen yolun karşısında Maelstrom gonklarının olduğu yeri görüyor musun? İşte onların hemen yanında duran bir bilgisayar senin sorularına cevap verecektir. Şimdi siktir git ve bir daha seni görmeme izin verme!" 

Son sözleri söylememiş olsa ona teşekkür edecek olan Erdem sadece kafa sallamakla yetindi ve makinenin görünümü ezberledi. Bu makineyi yürüğü zaman içerisinde iki sefer daha görmüştü ama bunun ne işe yaradığını bilmediği için umursamadı ve yürümeye devam etti.

Erdem, kullanmak istediği aletin hemen önünde duran yaratığa benzeyen mekanik insanların bir çeşit çete olduğunu daha onları ilk gördüğünde anlamıştı. Çete, aşırı robotikti ve ağır metal müzik dinliyordu. Üstüne üstlük bir çeşit astım ilacına benzeyen bir spreyle büyük ihtimal uyuşturucu kullanıyordu. Onları gözlemlediği kısacık bir anda arkadaş çevresinde bile ne kadar sert ve vandalizme ne kadar yatkın insanlar olduklarını hemen anlamıştı. 

Erdem'in aklına gelen doğru kelime sürüngenler olmalıydı ama bunu düşünemeyecek kadar kendi dertleriyle boğuşuyordu. 

Bu çetenin çevresine vermiş olduğu potansiyel kaos yüzünden Erdem bu aleti hemen şimdi, burada kullanmak istemedi. Bu insanların kendilerinden zayıf gördükleri kişileri aşağıladıkları, zorbalık yaptıkları ve daha da kötüsü işkence ettikleri muhtemeldi. Bir zaman şirket sahibi iken Erdem bu insanları tek kullanımlık bir obje gibi kullanır ve ardından da onu bir kenara atardı. Şimdi, bunu yapabilecek ne parası ne de gücü olmadığı için yapması gereken tek şey onlardan uzak durmaktı.

Yürümeye devam etti. Longshore North tabelalı yol güzergahına doğru ilerledi ve orada bir başka makine ile karşılaştı. oldukça sakin olan yol, onda bir nebzede olsa güvenlik hissiyatı verdi ve makineyi incelemeye başladı.

Cihaz oldukça sıradandı. Temel bir dokunmatik ekran kendisini karşılıyordu. Ekran üstünde ki menü, harita, eğlence mekanları, şehrin geçmişi ve otobüslerin gelmesine ne kadar süre kaldığını gösteren bir arayüzden ibaretti. 

Erdem, tüm menüleri kontrol edip tarihi okuduğunda dondu. Kendisi Amerikadaydı. Bu kısmı onun kabullenmesi için en kolay kısımdı, aşırı büyük bir içki partisi ve ona cila olarak arkadaşların birbirini gazlaması sonucu bir miktar kokain ile yapılamayacak bir şey değildi. Ancak onun kabul edemeyeceği ya da kabul etmekte çok zorlanacağı diğer şey 2068 yılında olmasıydı. Doğru, 1980 ya da 1970 değildi. 2068 yılıydı. Richard Night tarafından Kalifornia'da kurulan bir kapitalist şehriydi. Erdem, şehrin kurulma amacının ne olduğunu, bizzat Richard Night'ın sözleriyle anlatan kısacık makaleden anladı ve adama saygı duydu. Adam, iliklerine kadar bir iş adamıydı ve bir şirket ile gelirini artırmanın maksimize yolunu elde ettiği için, bununla yetinmeyerek kendisine bir şehir kurup daha fazla kar elde etmek istedi.

Erdem hemen kafasında bir hesap yaptı ve şehrin kuruluş amacına, Arasaka adındaki şirketin genel merkezinin nasıl bombalandığına ve günümüzde gelişen şirketlerin Night City ve NetWatch sayesinde nasıl çok daha fazla kar marjı kazandığını içeren minik makaleleri sayesinde, bu şehrin tam anlamıyla güçlünün zayıfı yediği bir çukur olduğunun farkına vardı. 

Ayrıca, insanlık ne kadar gelişmiş olsa da hala filmlerdeki füturistik gelişmeye geçemediklerini, aksine gelişen teknolojiye ayak uyduramadıkları için şimdilerde teknolojiden iyice kopmaya başladıklarını anladı. İnsanların kendilerini makineye dönüştürüp etrafa saldırmasının tarihi kayıtlara geçmesi ve övünerek Max-Tag'in yok etme konusunda ne kadar etkili olduklarını açıklaması da kopukluk ve cahilliğin aşırı düzeyde olduğunu anlamasını sağladı. Siber Psikopatlık adındaki bu ruhsal hastalık için insanlara uygun terapi vererek onları topluma yeniden kazandırıp kendilerine muhtaç hale getirmektense doğrudan öldürmeye girişmeleri cahilliklerini ya da umursamamazlıklarını gösterdi. Bu durum da onun 2068 yılından 2024 yılına geri dönüşünün ya imkansız ya da aşırı paralara mal olacağını anlamasını sağladı. Geçmişe dönüş yapabilen bir teknoloji, hangi şirkette olmuş olursa olsun muazzam fiyatlardan lanse edilirdi ki onu elde eden insanların o teknoloji ile çok kritik bir olayı olmamışsa geri dönmesinin gereksiz olmasını sağlardı. 

Erdem, ekrandaki her şeyi okudu. Her kelimesinin en az iki anlamı olduğunun farkına vardı ve bunu zihninde iyice döndürerek "Kimseye güvenme!" mottosunun şimdilik geçerli olmasının en iyisi olacağı kanısına vardı. Daha sonra ekrandan otobüsün gelme zamanının iyice yaklaştığını fark etti ve otobüsü beklemeye başladı. 

Erdem bir kez daha yürüyordu. Nedeni aslında oldukça basitti. Şehrin içerisinde bir ulaşım kartı satın alması gerekiyordu ve sürücü o karta sahip olmadığı için kendisini bindirmedi. Erdem sürücüye nakit para teklif ettiğinde ise gözlerinin ucuyla kameraya doğru baktı. Erdem bunun üzerine sadece gülümsedi ve otobüse binmemeyi kabul etti. Şehir devleti adına çalışan basit bir şöförün, sırf rüşvet aldığı için işinden olmasını istemiyordu. Üstelik bunun için sorun çıkarması da mantıksızdı. Tam anlamıyla bilmediği yeni bir şehirde, yabancı topraklarında onların kurallarını tanımadan harekete geçmek büyük bir aptallıktı.

Bir kez daha yürümeye başladı ve bu kendisini Martin Sokağı adındaki bir bölgeye getirdi. Aç karnı ile en yakında bulunan bir restorana girdi ve kendisine içinde ne olduğunu bilmediği ama aşırı şatafatlı bir isme sahip burger menüsü alıp onu yedi. Kendisine kola vermesini istediğinde NiCola adında bir firmanın hangi çeşit içeceğini istediğini sorduğu için Erdem hala şaşkındı. Koskoca CocaCola'nın bu zaman diliminde yok olmuş olması onu şaşırttı. Üstelik kasiyere bunu sorduğunda hiç bilmediğini, yeni bir ürün olup olmadığını kendisine sorduğunda ne diyeceğini bilemedi. 

Geldiği bu şehir çok deli saçması idi ve bir şekilde bu deli saçması şehrin ücra köşeleri pislik içindeyken bile kendine ait bir cazibeye sahipti. Erdem bir şeyi çok kolayca anladı, bu şehir aşırı kapitalist bir düzende yönetiliyordu ve bir şeyin insan ya da ürün olması fark etmez, değeri düşmüşse kimse ondan faydalanmak istemedi.

Kısacası, eğer Night City'de en üstlere çıkmak ve aşırı zengin olmak istiyorsan ya çok yetenekli olacaksın ya da değerinin asla düşmemesi için kendini gizemlerle bir örümcek ağı gibi örüp, insanları kendine muhtaç hale getirmek için çeşitli entrikaları oynaman gerekecekti. 

Erdem, isminin güzelliğine nazaran kişilik olarak ikinci özelliklere sahip bir insandı. Eskiden de böyleydi şimdi de böyleydi. Örneğin; kendisiyle çok az muhabbeti olmuş olan o evsizin bir şekilde eski bir çete üyesi olduğundan emindi. Emin olmasın sağlayan şey ise onun göğsünde bulunan dövmesiydi. Çete dövmesine benzemesi de bir harf ve gül sembolünün bulunmasından kaynaklıydı. Kimse, sevdiği kişinin ismini böylesine şatafatlı bir dövme ile göğsüne kazımazdı. Bunu yapacak olanlar ya şirketlerdi ya da çetelerdi. Bu insanların kendilerini bir topluma ait hissetmeleri için oluşturulan bir damgaydı ve aslında işin psikolojik yönünden son derece etkiliydi. Bu insanı kullanmak istediğinde yapması gereken şey önce mensup olduğu çeteyi bulmak ve onlardan o kişinin zaaflarını öğrenmekti. Bunu yaparken ya birilerine iyilik yapacaktın ya da yüklü miktarda para ödeyecektin. Ardından da adama karşı bunları aşamalı olarak kullanarak uzun vadede sana hizmet eden bir köleye sahip olurdun. Kullandığın adama da onun zihninde adil bir pay gibi görünecek kadar para ödersen sana elinden geldiğince sadık kalmaya devam edecekti.

Erdem, yemeğini yediği süre boyunca şehrin içinde ne yapacağını düşündü. 2068 yılında Türkiye'ye dönmesinin bir anlamı yoktu. Onu bekleyen kimse olmayacaktı ve arkadaşları da çoktan ölmüş olurdu. Şirketi de çoktan ya iflas etmiş ya da arkadaşları tarafından ele geçirilmişti. En kötüsü, arkadaşları tarafından değil ama o kıç yalayan CEO tarafından ele geçirilmiş olmasıydı.

Gerçi o CEO'nun iki gramlık beyni şirketin vizyonsuz kalmasına neden olur ve kısa sürede batardı ama bu şimdi onu ilgilendirmiyordu.

Ne yapacaktı? Ne yapması gerekirdi? Açıkçası ilk yapması gereken, kendisine fayda sağlayan dostlar edinmesiydi. Ancak bunun için önce hatrı sayılır miktarda paraya ve geçmişe ihtiyacı olacaktı. Daha sonrasında etkinliklere katılması ve yeni anlaşmalar, yeni bilgiler ve o bilgilerle neler yapabileceğini öğrenmesi gerekirdi.

Erdem, yemeğini bitirip tadından nefret ettiği NiCola adındaki içeceğin de son yudumunu bitirdi. Şimdilik en büyük sorun, nerede kalacağıydı. Tüm bu planları askıda bırakıp bunu düşünmesi gerekiyordu ve ardından da kendisine para kazandıracak bir iş bulması gerekecekti.

Hiçliğin ortasından gelen muazzam paraya ya da doğrudan eline düşen bir silah fabrikasına sahip olmadığı için tüm bunları bir kenara atması gerekiyordu.

Kafasını cama doğru döndürdü ve Night City adındaki bu şehrin sokağını izlemeye başladı. Çoğu yayanın bir işi olduğunu ve ellerinde öğle yemeği kutusu taşıyarak işlerine gittiklerini gördü.

Bu esnada gözleri cama yansıyan bir yansımaya doğru kaydı. Birisi ellerini kafasına götürmüştü ve stresli bir görünümle masaya bakıyordu. Masanın altındaki sağ ayağı aşırı hızlı ritimlerle parkeye vuruyordu. Adamın telaşlı ifadesi Erdem'in merakını cezbetti ama yanına gidip ne olduğunu sormak yerine uzaktan izlemenin çok daha iyi olacağı kanısına vardı.

Kısa süre sonra adamın yanına bir kadın geldi. Kadın, esmerdi ve çilek pembesi saçları vardı. Üstünde kendisine en az iki beden büyük bir kaban giymişti ve kabanın önü ardına kadar açıktı. Altında sadece bir sütyen ve kilot giyiyordu. Bacakları ameliyat masasına yatmış olmalı ki son derece temiz kesiklerle doluydu. Erdem, bacağının kesik olan kısımlarından itibaren diğer bölgenin normal teninden bir miktar daha açık bir renge sahip olduğunu fark etti. "İmplant" diye düşündü. Neon yeşili sütyeni ve külotuyla gayet normal bir ifadeyle adamın masasına yaklaştı. Yüksek bir sesle "Sen Gorgi adındaki gonksun değil mi?"

Adam telaşlı bir kafa sallamasıyla ona karşılık verdi. Erdem tüm bu yaşananları dikkatlice izledi ve dinledi. Bakışları hala cama bakıyordu ama gördüğü şey camın ardındaki manzara değil, iki kişinin konuşmasıydı.

"Tamam o zaman choom! Beni Wakako gönderdi. İstediğin kişi benim!" Kadının bu yüksek sesli söylemiyle birlikte adamın eskisine nazaran ne kadar rahatladığını gözlemleyen Erdem, bu Wakako denen kişinin kim olduğunu merak etse de bu soruyu sonraya bıraktı.

Adam yine kısık sesli bir şeyler söyledi. Kadın da anladığını belirtmek için kafasını salladı. "Biliyorum! Kendisi bana senin sorunundan bahsetti. Choom cidden sen nasıl bir gonksun ki kendini bu bokun içine bulaştırdın?"

Adam panikle "Benim hatam değil!" Diye kısık sesli çığlık attı. Erdem, hemen yan masalarında olmasaydı bunların hepsini duymasının mümkün olmadığından emindi.

"Pekala, ne yaptığın beni alakadar etmez. Sen beni istedin ve ben buradayım. Şimdi benden ne istiyorsun ve bana ne kadar ödeme yapıyorsun onu tartışalım." Kadın kollarını birbirine doladı ve adamın konuşmasını sabırla bekledi. Adam, yavaşça istediği şeyleri kısık sesle ona anlattı. Ardından da ona yapacağı ödemeyi söylemiş olmalı ki kadın şaşkınlık ve hayretle dolu bir ıslık çalıp hızla elini uzattı. "Pekala; bu iş hem çok büyük hem de fazlasıyla çetrefilli. O halde ödemenin yarısı şimdi alıyorum ve gerisini de iş bitimi bana veriyorsun."

Adam, kadının açık olan eline aldırış etmedi. "Zaten Wakakoya ödeme yaptım! Neden sana da ödeme yapıyorum?"

Kadın bıkkınlıkla içini çekti. "Bak gonk beyinli! Wakako'ya beni sana yönlendirmesi için ödeme yaptın. Wakako'da senin işine en çok yarayacak adamı ayağına kadar getirdi. Onun işi de burada sona erdi. Eğer tüm işi onun organize etmesini isteseydin ona daha fazla ödeme yapman gerekirdi ama yapmadın. Bu da demek oluyor ki, sen bana ödeme yapacaksın ve şimdi bu ödemenin yarısı olan on bini hesabımda göreceğim!" Kadının sesi sona doğru sertleşti ve eli büyük ceketine doğru gitmeye başladı. Erdem, o ceketin içinde en azından bir silah bulunduğunu fark etti ve adamın korkuyla dolu bakışlarını yakaladı.

"Tamam! Sana on beş binlik bir ödeme yapacağım. Ancak o piçin de ölmesini istiyorum bunu yapabilir misin?"

Kadın bunu bir süre düşündü. "Wakako, bunun hakkında tek kelime belirtmedi. Ben bir suikastçi değilim bir netrunnerım. Bu benim boyumu aşar. Eğer ölümünü istiyorsan, fikser ile bu konuyu tekrar konuş. Şimdi ödememi alayım!"

Adamın gözleri sarı renkli parladı ve ikisi de tek kelime etmeden kısa süre bekledi. Erdem bunu merakla gözlemledi. Adamın gözlerinin sarı renkli parlaması sonucunda tahmine göre para gönderim işlemi tamamlanmıştı ve ardından ikisi de anlaşmanın gerçekleştiğini belirtmek için el sıkışıp kadının "Bu akşama kadar elinde olacak." Sözlerini söylemesiyle muhabbetleri sona erdi. Kadın geldiği hızda masadan kalktı ve adam da birkaç dakika yerinde oturup, mekandan ayrıldı.

Erdem, yaşanan tüm konuşmayı can kulağıyla dinledi. Konuşmanın önemli noktalarını zihninde düşündü. "Wakako adındaki kişi kim? Fikser nedir? Netrunner ne iş yapar?" Bu önemli noktalar adına elinde bir sözlük olması için neler vermezdi ama şimdilik bu bilmediği terimleri bir kenara attı. Onun için çok daha önemli bir bilgi önünde duruyordu.

Doğru, belli bir para karşılığı insanlar sizden yapmanızı istediği şeyleri yapıyordunuz. Bu eskiden yasadışı olarak görülürdü. Genelde; bilgi çalmak, birisini öldürmek, bir yeri sabote etmek ve birisini kaçırmak yer altının en temel iş konseptleriydi. Buradaysa bunlar paralı askerliğin normal karşılandığı bir noktadaydı. Öyle ki insanlar kalabalık ortamlarda iş konuşuyor ve ne olduğunu umursamadan hayatlarına devam ediyordu.

Erdem, kendi düşüncelerinde boğuşurken kendi sorularından birisini çözdü. Wakako büyük ihtimalle bir bilgi simsarıydı. Kadın mı erkek mi olduğundan emin değildi ama Wakako adındaki bu kişi, uygun insanları ve bilgiyi bulur ardından da bu bilgileri işe uygun olan insana iletirdi. İşi yapan paralı askerde ödemeyi ya doğrudan işi yaptırandan alır ya da bilgi simsarından alırdı.

Görünen o ki, bilgi simsarı her şekilde parasını alıyordu. Bu da Erdem'in düşünceli yüzünde büyük bir gülümsemenin oluşmasını sağladı. Bu bilgi simsarlığı işi tam ona göre bir işti. Tek yapması gereken, kendine ait bir bilgi ağı oluşturmak ve bununla birlikte uygun paralı askerleri aramaktı. Kolay para ona akın edecekti.

Evet, kısa vadede hemen gerçekleşmeyecek olsa da şirket açıp ürün geliştirme dönemi sırasında para kazanmasını sağlayacak meslek belli olmuştu. Bir bilgi simsarı olarak iş yapacaktı.

Erdem'in kararıyla birlikte içinde bir şeyler değişmiş olacak ki yaşadığı mutluluk onun hayal görmesine neden oldu. Gözlerinin önünde yüzen neon sarısı bir ekran ve ona eşik eden neon mavisi yazılar hemen karşısında duruyordu.

avataravatar
Next chapter