webnovel

Beyaz Kurdun Oğlu

Biricik ozanınız Usta Dandelion'un kaleminden...

PenetratorGod · Jeux vidéo
Pas assez d’évaluations
3 Chs

II. Bölüm - Güzel Helga

Yıl 5 Mart 1297... Teias'L yirmi bir yaşına gelmişti. Yakışıklılığıyla artık Toussaint'te onu gören evlenme çağında olan genç kızların gönüllerinden ve dillerin düşmüyordu. Tanrı onu pekçok konuda olduğu gibi yüz güzelliğinde de kusursuz yaratmıştı.

1.93 cm boyundaydı ve 103 kg ağırlığındaydı. Geniş omuzları, kaslı pazılı kollarıyla üçgen vücut yapısıyla da birleşen karizması onu karşı cinste inanılmaz çekici ve seksi kılıyordu. Corvo Bianco bağlarında çalışan genç güzellerin kendi aralarında ettikleri sohbetlerde, bir kezde olsa mutlaka 'Teias'L' ismi geçerdi.

"Dün akşam üstü Triss hanımın oğlu geçti bizim sokağın önünden gördünüz mü kızlar?"

"Gördüm ya şekerim... Gördüm de içim öyle bir tuhaf oldu ya, inan ki..."

"Geçen hafta da atıyla bizim evin önünden geçmişti. Arkasından ağzımız açık öylece bakakalmıştık..."

"Ben yeni gördüm. Geçen gün ablam pencereye çağırıp da gösterdi, 'Bak, merhum beyimiz Geralt'ın oğlu bu' diye. Ben böyle erkek ömrümde ilk defa gördüm. Görür görmez aşık oldum! İlk fırsatta onunla yatmayı kafaya da koydum! (Kahkaha Atar)"

Ama onlar mecburen şanslarına küsecektiler. Çünkü zaten Teias'L çoktan birine aşık olmuştu. O Düşeş Anna Henrietta'nın biricik kızı Helga'dan başkası değildi. Helga daha on sekizinde bir esmer güzeliydi. Toussaint'in en güzel kızıydı. Güzelliği öylesine dillere destanki bir masal gibi. Onu bir kere görenin bir daha unutması neredeyse imkansızdı. Ülkedeki her erkeğin rüyasıydı onunla evlenebilmek. Herkes ona tutkun, gönlünü kaptırmış. Ancak o da, Teias'L'a aşıktı. Bu yüzden ondan başka her talibine gözünü ve gönlünü kapatmıştı.

Teias'L ile Helga, Geralt'ın Toussaint'i Beauclair Yaratığı'ndan kurtarışının yıl dönümü kutlamalarında tanışmışlardı, bundan beş yıl kadar önce. Birbirlerini görür görmez de hemen sevmişlerdi. O gün, Helga Beauclair Sarayı'ndaki kutlama sırasında bir kuzeni onları tanıştırdı. Bahçedeki çardağın altında tek başına oturuyordu Teias'L. Daha sonra Helga'yla kuzeni yanına gelip oturdular. Sohbet etmeye başladılar.

"Bak Helga, bu Geralt'ın oğlu Teias'L olur. Ayrıca benim en yakın çocukluk arkadaşlarımdan biridir."

İşte o an ilk defa göz göze geldiler. Bakışları birbirlerine değdiğinde yürekleri tatlı, sıcacık bir sevgiyle dolup taştı. İşte o günden sonra her gece gündüz birbirlerini düşündüler. Akıllarından bir türlü çıkmadılar. Teias'L iki günde bir şehre sırf onu görmek için gidiyordu. Fakat sevgilerinden kimseye bahsetmiyorlardı.

Daha kendileri bile bir fırsatını bulup karşılıklı bu konuda açılamamışlardı. İçten içe, gizliden gizliye, daha fazla sevdiler birbirlerini günden güne. Teias'L iki günde bir sarayın Helga'nın odasının bulunduğu bölümün önünden geçiyordu. O geçerken Helga, balkonda bekliyordu. Ancak bir göz atımı mesafesinde çok kısa bir süreliğine görebildiler birbirlerini her defasında. Ama bu bile yetiyordu karşılıklı duygularının kabarıp aşka dönüşmesine.

Ama sevgili okuyucular, daha öncedende dediğim gibi Teias'L ile Helga kimsenin bu ilişkilerini bilmesini henüz istemiyordu. İkiside birbirlerine karşı duydukları sevdadan emindi. Sadece doğru zamanı bekliyorlardı. Bu olduğunda hemen evlenmeyi planlıyorlardı. Kurdukları hayellerin gerçek olması için hergün Aziz Lebioda'dan dualarla diliyorlardı.

İki tarafta bunu annelerine nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Teias'L ile Helga bunu sabırla beklerken, annelerinin bu konuyu onlara açmasıyla evlenme vakitleri aniden beklemedikleri şekilde kendiliğinden gelmişti...

Triss Merigold ve Düşeş Anna Henrietta evlatlarının artık evlenme çağına geldiklerini düşünüyorlardı. İki anne de bilmeden onları üzecek şekilde mutluluklarını istiyordu. Elbette ikisininde sayısız talibi vardı.

Anneleri de aralarından onlar için bir an önce münasip birilerini seçmeleri gerektiğini söylediler. Bu konu aniden açıldığında Teias'L ve Helga bunu şiddetle reddettiler. Onlarda evlenmek istiyorlardı fakat sadece birbirleriyle.

Anneleri bundan habersiz olduğundan çocuklarının bu tepkilerini anlayamadılar. Bu yüzden bir açıklama bekliyorlardı. Teias'L'a bu konu da daha rahat olan taraftı çünkü annesi Triss ona karşı çok anlayışlıydı. Helga'yı sevdiğini öğrendiğinde oğlu için mutlu oldu ama diğer taraftanda kafasında şüpheler oluştu.

Helga ülkenin en önemli insanının kızıydı. Kendi oğlu ise sıradan bir vatandaştı. Tamam rahmetli Geralt'ın oğlu olması sebebiyle her tarafta saygı duyuluyorlardı fakat bununda bir sınırı vardı. Bu ünleri bile koskoca Düşeş'in sarayının kapılarını çalıp biricik kızlarını isteme gibi bir cürretkarlık sağlamıyordu ki Teias'L'dan soylu tabaka da yer alan Toussaint'lıların gözünde onlarca daha iyi soylu aileye mensup genç dururken.

Triss bu durumu oğluna anlatmaya çalışsa da Teias'L'a dinlemek istemedi. Sevgilerinin önünde kimsenin durmasına izin vermeyeceklerini belirtti. Triss'te buna saygı duymak zorunda kaldı çünkü başka türlü oğlunu kaybedecekti.

Helga'nın ise bunu annesine açıklaması daha zordu. Yanlış bir şeyler söyleyerek sevdiği adamın başını derde sokmak istemiyordu. Anna Henrietta'ta buna çok ters bir şekilde davranabilirdi. Bir saygısızlık olarak algılayıp şiddetle karşılık verebilirdi. Ya da hiçbirşey demeyedebilirdi.

Ama Helga bu tür konularda annesinin tutumlarındaki dengesizliklerini bilecek kadar onu iyi tanıyordu. Risk büyüktü ve güvenemiyordu. Bu yüzden ne yapması gerektiğine karar veremedi. Öteki taraftan Düşeş ülkedeki kızı için en iyi adayı seçebilmesi için bir yol olduğunu söyledi.

Turnuva Alanı'nın da düzenlenecek büyük bir mücadele tertiplemeyi planlıyordu. Kızıyla kendilerini evlenmeye layık gören her şövalye bu turnuvaya katılabilecekti. Ancak sadece sonunda galip gelen bir kişi olacaktı.

Ve karşılığında Düşeş Anna Henrietta'nın en büyük hazinesine sahip olma hakkı kazanacaktı. Güzeller güzeli kızı Helga ile evlenmek tabii ki de. Helga annesinin emrivaki tavrından çok rahatsız oldu fakat bunu annesine karşı dile getiremedi. Annesi ona fikrini sormadan önce çoktan nasıl evlenmesi gerektiğini Helga'nın yerine düşünmüştü. Bu ondan gelen bir rica da değildi ayrıca.

Helga, Teias'L'ya bir mektup yazarak kötü haberleri ulaştırdı. Teias'L bunu öğrenir öğrenmez çok öfkelendi. Ancak mektupta Helga'nın yazdığı bazı şeylerle kendini yatıştırmayı başardı. Helga onu ne olursa olsun onu tüm kalbiyle sevdiğini ve ona turnuva konusunda sonuna kadar güvendiğini yazmıştı.

Teias'L'da kararını verdi. Yaşanan olayı annesine anlattı ve onunda rızasını aldıktan sonra turnuvaya adını yazdırmak için yola koyuldu.

Cazibelerle dolu bir masallar diyarı olan Toussaint'ta kutsal olan iki gelenek vardır: Birincisi Peygamber Lebioda'nın öğretileri, ikincisi de onun şövalyelerine rehberlik eden erdemler. Bunlar, genç adamları, kabiliyetlerini yiğitlikleriyle ve zorlu turnuvalarla ispatlamaya davet eder.

Aşk çok hızlı açan bir çiçek gibidir. Ya da kıvılcımları çok daha hızlı alev alan bir yangın. Teias'L, acı verici bir güzelliği olan Helga'yla güzel tutkulu bir aşk yaşıyordu. Uzun yıllar önce annesi Anarietta ile benimde benzer anılarım olmuştu. Ama konumuzdan sapmadan Teias'L'nın maceralarına dönelim.

Çarpıcı Helga, yakışıklı Teias'L'ya sıkıntı dolu bir mektup yollamıştı. Annesi onu zorla evlendirmek istiyordu. Buna bir turnuvanın sonucunun karar vermesine izin verecekti. Bu konu da sevdiğinden yardım istediğini yazmıştı. Tabii ki Teias'L'da hemen tüm hararetiyle sevgilisi için turnuvanın çeşitli yarışmalarında yer almayı kabul etti.

Geleneğin bir diğer gerekliliği olan şey turnuvaya katılan kişinin seçebileceği bir isimdi. Teias'L babasının en sevdiği takma isimlerinden biri olan Sör Gwynbleidd'i seçti. Teias'L oyunların hepsinde üstün bir başarı sergiledi. Rakiplerinin hepsine fazla zorlanmadan fark attı.

Bu aslında onun çocukluğundan beri tek hayaliydi. Birgün büyüyüp bu arenada mücadele edip kazanan olmak. Ama şu an bu umrunda bile değildi. Çünkü bunu aşkı için yapmıştı. Onu kaybetmemiş olmak her şeye bedeldi. Yaşadığı mutluluk bunun içindi sadece.

Ancak bu kısa sürdü. Turnuva Alanı kutlamalar sırasında Vahşi Av tarafından saldırıya uğradı. Olay birden oldu ve ne olup bittiği anlaşılana kadar kontrolden çıkıp insanlar ölmeye başladı. Seyirciler korku içinde çığlıklar atarak kaçışıyorlardı. Muhafızlar ise Vahşi Av'ın askerlerine karşı savaşıyorlardı.

O anlarda Teias'L'da muhafızlara yardım ediyordu. Bunu gören diğer yarışmacı şövalyelerde ona katıldılar. Birkaç şövalye ile muhafız düşmüştü fakat Vahşi Av'ın kayıpları bundan daha da fazlaydı. Geri püskürtüldüler. Çekilmek zorunda kaldılar. Teias'L'nın aklı hala Helga'daydı. Gözleri onu arıyordu. Güvende olduğunu görmeliydi.

Helga annesiyle birlikte hala korumalarla dolu avludaydı. Endişe içinde olan biteni takip ediyorlardı. Teias'L onun iyi olduğunu görünce bir an rahatladı. Ardından avlunun ortasında bir portal açıldı. İçinden büyücü bir Vahşi Av askeri çıktı. Korumalar hemen üzerine atıldılar fakat büyük bir patlama yaşandı.

Korumaların hepsi ölmüştü. Ancak büyücü sapasağlam şekilde elinde asasıyla orada kalmıştı ve Anna Henrietta ile kızı Helga'yla arasında başka bir engel kalmamıştı. Teias'L bunu görünce hemen yanlarına doğru hızla koşarak yetişmeye çalıştı.

Tam avlunun olduğu kata gelmişti ki büyücü Helga'yı yakaladı. Anna Henrietta buna engel olmaya çalıştı fakat büyücü onu elinin tersiyle vurup yere düşürüp bayılttı. Teias'L tam kılıcını çekip büyücünün üzerine atlıyordu ki birden portal açılıp içinden geçerek Helga'yla birlikte kayboldular.

Bu olduğunda Teias'L ne yapacağını şaşırdı. Kendini kaybederek öfkeden çılgına döndü. Kendine gelmesi birkaç dakika sürdü. Sonra yerde baygın olarak yatan Düşeş'e ve artık müstakbel kayınvalidesine yaklaşıp kontrol etti. Nefes alıyordu.

Tam her şey yoluna girmeye başlamıştı. Teias'L ile Helga'nın aşklarının arasında hiçbir engel kalmamış gibiydi. Evlenip sonsuza kadar mutlu olacaklarını sandıkları anda bu olay patlak verdi. Şimdi Teias'L ondan çalınan kayıp eşini bulmalıydı. Bunun için yapamayacağı şey yoktu...