webnovel

Beyaz Kurdun Oğlu

Biricik ozanınız Usta Dandelion'un kaleminden...

PenetratorGod · Video Games
Not enough ratings
3 Chs

I. Bölüm - Bedel

1276 yılı. Toussaint pek de sert geçmeyen bir kıştan yeni çıkmıştı. Martın son günleri yaşanıyordu. Birkaç gündür tam manasıyla bir bahar şenliğiyle renklenmişti Corvo Bianco'nun bahçeleri. Çünkü ağaçlar erken çiçek açmıştı bu sene...

O gün malikanede ise birkaç aydır süregelen bir başka şenlik devam ediyordu. Sabah Mariborlu Triss Merigold'un kucağı, bebeğinin sıcaklığıyla ısınmıştı. Teias'L'ın yüzü de pencereden ışık saçarak parlayan güneş gibi aydınlıktı.

Triss, minik oğlunun güzelliğini seyrediyordu. Diğer taraftanda tanrıya dualar edip şükrediyordu. Ancak ne yazık ki Teias'L'ın bahtı, annesi Triss'in dilediği gibi açık olmadı pek... Küçük Teias'L daha dört buçuk yaşındayken babası Geralt, amansız bir hastalığın pençesine yakalandı.

Geralt Profesör Moreau'nun ilacını kendine enjekte ettikten sonra kaybettiği pek çok insan üstü yeteneğinin yanında bazı diğer olumsuz yan etkiler yaşadı. Witcherların uzun ömür ve uzun süreli gençliğinden de mahrum kaldı. Bu onun bedenen daha hızlı çökmesine ve hastalıklardan daha çok etkilenmesine neden oldu.

Zaten Geralt witcher iken yüz yaşını geçmişti. Mutant özellikleri yok olunca gerçek yaşı birkaç yıl içerisinde vücuduna yansıdı. Witcher olduğu zamanlarda daha orta yaşlarında bir adam gibi görünürdü.

Fakat zayıf ve kırılgan sıradan insan bedeninde bunu daha fazla kaldıramadı. Rivialı Geralt ölüm döşeğine düştü. Triss baş ucundan hiç ayrılmadı. Bildiği tüm şifa büyülerini Geralt'ın üstünde denedi ama hiçbiri çare olmadı.

Geralt'ın birkaç ay süren yaşam mücadelesinin sonunda, yağmurlu bir günde sabaha karşı yatak odasında uyurken 17 Eylül 1280 tarihinde, 115 yaşında hayatını kaybetti. Teias'L yetim kaldı.

Cenaze töreni yapılarak Geralt'ın naaşı malikanenin bahçesine defnedildi. Sevgili dostum, huzur içinde yat. Gözün arkada kalmasın....

Ayrıca cenaze sırasında bir süprizde yaşanmıştı. Son dakika davetsiz bir misafir Geralt'ın eski sevgilisi Vengerbergli Yennefer'de katılmıştı törene. Ancak aramıza girmedi. Uzaktan izledi. Uzun zamandır ortalarda görünmüyordu. Tam olarak hatırladığım gibiydi. Zerre kadar değişmemişti. Mağrur ama üzgün haliyle bakışlarını bizden kaçırıyordu.

Her zaman ki gibi tavırları soğuk ve mesafeliydi. Geralt gömüldükten sonra bizle hiç konuşmadan arkasına bile bakmadan çekip gitti ve o günden sonra onu bir daha gören olmadı.

Triss Corvo Bianco'dan taşınmayacağını yani kalacağını açıkladı. Ardından üzüm bağlarının yönetimini devraldı. Eşi ve tek yakını olduğundan Geralt vefat edince ona geçmişti hakları. Kırk gün Triss ve Corvo Bianco halkı Geralt'ın yasını tuttu. Onun anısına merkeze küçük bir anıt yapılarak dikildi.

Triss henüz daha çok gençti. Buna rağmen yeniden evlenmek istemedi. Öyle veya böyle bu konu açıldığında ve talipleri çıktığında, çok erken yitirdiği kocasının da sevgisini yükleyerek, yavrusunu bağrına bastırıp:

"Geralt'ın hatırası Teias'L'ım bana yeter." diyordu...

Teias'L zekiydi, yetenekliydi, çalışkandı. Birçok yönden yaşıtlarına göre üstün olduğunu, okuldayken kanıtladı. Üstelik yaşının çok üstünde bir güç ve cesarete sahipti Teias'L. Ondaki bu özellikler şövalyelerde yoktu. O, bunu da mahalledeki yaşıtlarıyla oynadığı oyunlarla ispat etti.

Nilfgaard'ın bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarla geçirdiği bir diğer yıl daha geri de kalmıştı. Askere gidenlerin çoğunluğu geri dönmüyordu. Dönenlerse, bir uzvunu yitirerek savaş dışı kalanlardı. Yeni nesil çocuklar, bu gazilerden dinledikleri gerçek kahramanlık hikayelerinden etkilenerek büyüyorlardı. Bu nedenle de oynadıkları oyunların pek çoğu vurdulu kırdılıydı.

Teias'L da bu tür oyunları seviyor, bütün oyunların baş kahramanı o oluyordu. Grup oyunlarında takım arkadaşları tarafından hep o komutan seçiliyordu. Çünkü onların arasında güç ve cesaret konusunda Teias'L'nın üstüne yoktu.

Tarih 20 Ekim 1285. Teias'L mahalle arkadaşlarıyla birlikte Turnuva Alanı'na inmişti. Bu yer Toussaintlılar için kutsal olan gelenekselleşmiş yerel festivaller sırasında dünyanın dört bir yanından gelen görkemli şövalyelelerin turnuvalarına ev sahipliği yapmaktaydı.

Teias'L'da büyüdüğünde bir şövalye olup burada düzenlenen müsabakalara katılarak en iyisi seçilip bu onuru yaşamak istiyordu. O gün işte Teias'L ve tayfası oynayacakları 'Fatih' adındaki oyun için büyük arenanın yakınlarında ağaçlık bir alan seçtiler. Ardından hazırlıklara hemen koyuldular.

Ağaçların etrafını büyük kayalarla ördüler. Bir kale inşaa ettiler. Bir taraf savunan olacaktı diğer tarafta saldıran. Saldırı ordusundaki savaşçıların amacı kaleyi fethetmekti. Bunun içinde surlarda gedik açmaları gerekiyordu. Tıpkı gerçek savaşlarda olduğu gibi...

Kayalar çok ağırdı. Bazıları iki üç çocuğun kaldırabileceği büyüklükteydi. Bunların sökülüp atılması için kas gücüne ihtiyaç vardı. Tabii savunan taraftaki askerlerinde bunu püskürtmek için kayaların üstünden tahtadan kılıçlarla, kalın ağaç dallarından mızraklarla veya çubuktan yapılmış yay ile oklarla her yolu denemeleri serbestti.

Oyun kararlaştırılıyor, ekipler kuruluyordu. Tam o anlarda birden tartışma başladı çocuklar arasında:

"Teias'L kimden olacak bu sefer?"

"Elbette bizdendir."

"Hayır, geçenki 'Arena' oyununda sizin taraftaydı."

"Eski dosttan düşman olmaz! O, bizim komutanımız olmalı."

"Ama olmuyor ki! O zaman kesin siz kazanırsınız yine!"

"O halde biz Teias'L'ı alalım sizde ona karşılık bir kişi fazla olun."

"Hayır! İki kişi olursa kabul."

Teias'L için bu hiç fark etmezdi. Sonunda yine onun bulunduğu taraf kazanacaktı. Birliğin komutanı olarak en önce o ileri atıldı. Tek başına, kendisine yapılan saldırılara karşı korunmaya çalışıyor, diğer yandanda devasa kayaları tuttuğu gibi tek eliyle sağa sola savurmakla uğraşıyordu.

Yani beş altı kişilik taarruz birliğinde, bütün işin neredeyse yarısından fazlasını Teias'L üstlenmişti. Diğer savaşçılarda ancak ona yardımcı olmaya çalışmakla meşgullerdi. Nihayet gedik açıldıktan sonra fetih kuvvetleri, kaleye girdi. Ama şehrin sahipleri, ağaçların gövdelerine sarılmış ya da üstüne çıkmıştı. Teias'L ve savaşçıları onları birer birer söküp ya da aşağa indirip yere yatırıp ellerini bağlayarak esir aldılar.

Sonucu zaten baştan belliydi. Galip taraf Teias'L olmuştu. İşte verdiğim örnek bu tip oyunlarda onun paylaşılamamasının sebebiydi. Anladığınız gibi onun bulunduğu taraf ister savunmada olsun ister taarruzda, mutlak zafere erişiyordu. Çünkü Teias'L daha 10 yaşında bir çocuk olmasına rağmen arkadaşlarının hepsinden hem daha cesur hem de her birinden neredeyse on kat daha kuvvetliydi...