çıkarmış Tıpkı herhangi bir anadan doğuma kaldığındaysa bayrağı kadar koşmuş onu yere atmış yatmaya çalışmadan hemen önce üstüne işlemişti Veli erdaldan sonra artık köyümüzün ikinci bir delisi vardı işte o sırada 15 yaşına henüz girmiş sınıfın en büyük öğrencisi olan Turgut'un oğlu eline geçirdiği Demir bir maşa ile öğretmenin amının tepesine vurmuştu olaydan sonra etrafını kuşatmış olanlara biraz da gururla bayrakla saz ve açıklamasını yapmış O zamandan beri delip yüksek bir çocuktu Bundan 3 yıl sonra ölmüştü yine kutsal bayrak uğruna Belediye Başkanı geldiğinde öğretmen çırılçıplak mavi beyaz ve Kırmızının üstünde 2.80 uzanmıştı saçları pek fazla tutuşmak istemeyen ateşten aldığı paketçilermiş onu espri oyuncusu ablası veren Bir gömleğe sararak oradan İki hemşire ile götürmüşler alnında yüzüne tuhaf bir ifade veren mor bir şirket kurmuyormuş artık ağzını bıçak açmıyormuş pazar işletmiş bir çocuğa benziyormuş aklıma tamamen kaçırdığı o an olmalıydı sonra okul öğretmensiz kalmış öğrencilerin haddini bu durum geleceğin genç askerlerinin kafalarını doldurmaktan zevk alanı otoritelerin pek de hoşuna gitmemişti muhtarı Artık neredeyse saçını başını yolma arifesinde ve tüm yolları denemiş Canıma bir şey değişmiyordu Gaziantep'te genel at arabası Her zamanki gibi çivi kutuları ve köstebek tuzaklarının yığılı olduğu hırdavatçı dükkanın önünde durmuştu içinden istediği gitmez şerefine ettiği fazla kaçırmış Bunu onunla birbirine ekip takan şakalaşan yüzleri kırmızı 4 büyük baş hayvan tüccarı hatlarını getirmiş nalbant'ın önünde bekliyordu olup Bitene şöyle bir göz atmak istercesine önce sana sonra bakmıştı artık ne topların ne de mermilerin sesi duyuyordu gündüzleri hala sonbahan'ın sıcağı ve r toplarının kokusu vardı ayağının dibinde 2 adet kahverengi daire çantası vardı kıyafete Abartısız ve son derece sadeydi
Sanki olup bir tane şöyle bir göz atmak istercesine önce sana sonra soluna bakmıştın artık ne topların ne de mermilerin sesi duyuluyordu gündüzleri hala sonbaharın sıcağı ve otların kokusu vardı ayağının dibinde 2 adet kahverengi çantası vardı kıyafeti Abartısız ve sadeyi de biraz eğilmiş iki çantayı kavramış ve sakince gözlerimizin önünde kaybolmuştu ince gölgesi biraz sisli geceye karışmıştı Bir ismi vardı Daha sonra öğrenmiştik isminin kuytu köşelerinde bir çiçek uyuklamaktaydı bu isim ona bir balo elbisesi kadar yakışıyordu henüz 20 yaşında Ya var ya Yok 9 aydan gelmişti ve buralardan geçiyordu bizden uzakta gerçekleşen kısa kesintisi onu tuhafiyeci dükkanına kadar götürmüştüm sorusu üzerine ona Belediye binası ve başkanı evini tarif etmişti daha sonra kız kurları başkanın Şeker gibi sesiyle sorduğunu söylemişlerdi ve pabuç Dilli Ahmet ana kapısını kapamış kertenkele indirilmiş bir koşu eski arkadaşının yanında mutlu olurum başa bağlı yobaz kadının tek iyiydi eski arkadaşı ve zamanının çoğunu alçak pencereleri elinden sokağa yeşil yapraklı bitkileri ve uyuz kedisini izleyerek geçirirdi tespitlerini zorlamak için hikayelerini üç kuruş arasında kaç geceleri ölümlerini daha da anlaştık birbirlerini anlatarak geçirdikleri o ucuz Romanlara çevirmişlerdi Ee söyle bakalım kimmiş Kimmiş diye sordu kimden bahsediyorsun Canım şu iki çantalı kız kuzeyden biri kuzey mi Hangi Kuzey Ankara'ya kadar kuzey mi yoksa Karadeniz mi Ne bileyim ben kuzeyden işte Ne istiyormuş Peki yer istiyormuş kimin yerine Tabii ki Savcının yerine öğretmen miymiş öyle diyor Başka meslekten olsa Kız başına buralarda ne işi var Başka ne dedi peki gülücükler saçta hiç şaşmadım ona beni kurtardınız zaten kurtardınız öyle mi Evet aynen öyle Hadi işte başka amaçları olan biri daha başka amaçla aptalım benim belden aşağısını düşün güzelim patronun biri erkek ne de olsa bayan öğretmen çok iyi Fransızca konuşuyormuş belden aşağı ama Hay Allah'ım ne yaparsın içine nasıl yaptın cereyana mı kapıldın da oldu Sonra sırtımı dönüp gitti İki hafta durumdan hoşlanır o gecede konuşarak mahkemeleri çıkmıştı kuzeyden erkeklerden onların zaaflarından biri öğretmen dışında her şey olabilecekken hiç yaratıktan gösterip Bir de pek güzel oluşundan bir de öğretmen için biri oldukça güzel oluşundan Hatta bir mesleği olamayacak kadar güzel oluşundan bahsettiler ismi Ümit öğretmendi Ümit etmek vakıflarıyla herkese etkiliyordu Tıpkı yaşatmıyor öyle gün çekiniyorum Çalıkuşu romanındaki güzel öğretmen gibi Aslında Reşat Nuri Çalıkuşu romanına bir Fransız romanından esinlenerek yazmıştım Bu yüzden edebiyatı öğretelim de pek itibar görmemişti ama yıllar sonra 80'li yıllarda devletin televizyonu romanı diziye çevirmişti sabaha kadar her şeyi ya da Neredeyse her şeyi öğrenmiştik Ümit öğretmen şehrimizdeki tek Otel sayılabilecek savcının tansiyonunda kalmıştı o gece belediyeye karşı Sonuçta masraflarına sabahleyin Başkan şeyi bunun yanında bir damat gibi giyinmiş ve onu okula götürmek insanlarla tanıştırmak için almaya gitmişti işgalcik Fransızlar askerlerinin en yüksek rütbedeki komutanı da bu güzel öğretmenle tanışmak için hemen yerini almıştı öğretmeni Fransızca bildiğini herhalde duymuştu ve onun Narin elini yıkarken gözlerine bakıp Fransızca konuşmaya başladı karşısında hem güzel hem çok çok güzel hem de dilini konuşan bir Osmanlı mürebbiyesi vardı belediye başkanının hali görünmeye değerdi donuk siyah pantolonunun yırtacak kadar ayak onun 90 kiloluk kesesine daha sevimli kılıyordu tıpkı bir sirk fiilinin dans etmesi gibi onu güzelleştiren bu hareketlinin karşısında genç öğretmen bir yandan kendini oraya ışınlamak istercesine ufağa bakıyor bir yandan da zarif eliyle tokalaşıyordu sınıfa sanki bir savaş alanına dalar gibi girmişsin İçerisi ahır gibi kokuyordu yerde yanan bayrağını az biraz Külleri kalmıştı mavi kırmızı ve beyaz renkli bayrağın Sadece kırmızı parçası gözüküyordu insanlar bir ışınla toplanıp bayrağı indirmişler ve yerine kırmızı beyaz bayrağı göğe gitmişlerdi birkaç devrilmiş sandalye mekana curcuna sonrası izlenimi veriyordu bazıları gizlenme gereği duymadan ne olup biteni burunlarında sınıfın pencerelerine dayamışız diyorlardı tahtada bir şiirinin ilk geceleri yazıyordu bize gözlerine ve beden hareketlerini anımsatan Bu yazı Kuvayi Milliye deli öğretmenin olmalıydı başladığı gibi de son buluyordu Kim bilir o hangi bitti döşeğin üzerinde yatıyordu ya da belki uğraşacakların ve soğuklar suyun altında getiriyor orada olabilirdi Belediye Başkanı kapıyı açtıktan sonra söze girmiş ve bayrağı göstermişti Fransız komutan öfkelenmişti ama bunu bayan öğretmeninin yanında yansıtmamaya çalışıyordu Aslında yeni bir karar almışlardı halkı galeyana getirecek davranışlarda bulunmamak istiyorlardı çünkü en son Maraş'ta Türk bayrağını indirip Fransız bayrağını çektikleri Kale yüzünden başları belaya girmişti Fransız subayı uçuruna hakim olamamış bir Ermeni kıza Şirin görünmek için insanları isyana teşvik etmişti İpek yeleğinin yan cebine sosise benzeyen parmaklarını kaldırmış Kömür Gibi Gözlerini bize çevirerek Siz de yerleri ne yapıyorsunuz burada demişti bize öyle gözlerinizi dikeceğinize geçsenize buradan demişti ama onu pekala'nın kaliteli bir şarap gibi yutulmayanlardan hiçbir yerinden kıpırdamamıştı genç kadın sınıfın bir tane birisi ona küçük hanımlar atmış ve kendine defterlerini ve kalemlerin durduğu kürsünün önünde bulunmuştu piyasalardan birine 23 ve yazılı sayfayı okumuştu aynı anda gülümsediğini feçesinin yakasından çıplak ensesine ışıktan bir tür misali donanan saçlarını görmüştük sonra bayrağın küllerini orada durmuş devrilmiş iki iskembeyi kaldırmış farkında değilmişsin en fazla içinde kuru çiçekleri düzeltmiş kocaman tahtayı ve eksik kalmış deseler silmiş kazık gibi yerinde Duran başkana gülümsemişler Halbuki kadın Gülüşünden uzakta yağmalanmış topraklarını en az 15 yerinde her gün binlerce ölüm meydana geliyor İnsanlar birbirinin gırtlağını kesiyordu orada kadın düşündüğünü söylüyor Artık imkansız bir düşe tatlı bir sarhoşluğa ya da hoş bir eyleme dönüştü bütün bunlara karşın Başkan 20'li yaşların gülümseyişiyle olduğu yere saklanıp kalmıştı güzel öğretmen Fransız komutanı Cilveli bakışlar atıyor oradan Komutanlığı harika kendini kaybetmiş Yıldırım aşkına tutulmuştu Başkan havalı görünmek istercesine göbeğini hafifçe vurmuşlar ve içeri çekmişti Ümit öğretmenden sonra kan kendinden emin ve dans edercesine Öğretmen her zaman okulun üst katında kalırdı Tepeyi Onun da bahçelerine fıstık ağaçlarını kucaklayan bir manzara hakkında kalması için vesaire ediyordu Bir gün onunla havaalanından sohbet ettiğimizde güzelleştirdiği bu odayı görme fırsata yakalamıştım yine de mesafemizi koruduğumuz o gün ortam kitap Yalnızlık ve huzur kokuyordu Kuvayi Milliye oraya kaçanlığından bile hatta hemşireler ona oradan almaya geldiklerinde bile kimse oraya girememişti belediye başkanının anahtarı kilidi kopmuş kapıyı birazdan şaşı olarak zorlamış sonunda açabilmişse gelir rehberlerini Özgür gülümseydi birden yüzünden silmişler Ondan sonrasını uyduruyor ya da tahmin ediyor olabilirim ama yanıldığımı sanmıyorum çünkü başkanın dehşete tabi anlamında koca mantar damarlarda böyle dedikten sonra Şaşkın yiyecek ifadesi ve nefessiz kalmış bir halde olaydan yalnızca birkaç dakika sonra temiz havayı derin derin tanımak şöyle köylü gibi cebinden pkk'le sayılmayan kocaman Kaderinden biri çıkarıp sümkürmek için kendini bahçeye attığında ben oradaydım uzun bir süre sonra Ümit öğretmen de gözlerinin kamaşmasına neden olan aşağıya çıkmış bizi görebilmek için kapattığı gözlerimi yeniden açmıştı tül paçasının altında iri siyah badem gözler sonrasında uzaklaşmış yeri henüz düşmüş ve ışıldayan taze kahverengi kabukları ile iki olgunlaşmış destaneyi yerden almak için çömelmişti parmaklarının arasında onlar yuvarlaktan ve gözlerini kapatarak kokladıktan sonra sessizce gitmişti Okulun bahçesinde büyük bir ceviz ağacı vardı o güzel kokusu her yere yayılmıştı merdivenlere doğru birbirimize dürterek koşuşturmuştuk Bu dünyanın sonu olmalıydı küçük dairenin Eski Halinden Eser kalmamıştı Huawei Milliye mekanı kendi yöntemiyle kullanarak yerle bir etmiştim öylesine titretecek yazmıştı ki bunu neredeyse kütüphanedeki her kitabı küçük kareler halinde kesmişti sınıfın en çalışkan İsmet rastası olduğundan tek tek hepsini ölçmüştü çakıyla Neredeyse her mobilyayı budamış ve her büyük tahta yığınlarını oluşturmuştu bu gıdadığı yerlere hamam böcekleri yuvalar yapmıştı yer yer yemek artıkları ve Fareler odanın içine de oluşmuştu 5 gibi elbiseler etsiz verenler gibi yere darmadağın saçılmıştı duvarlara tüm duvarlara papatya ve Gül motifleri duvar kağıtlarının üstüne mücadele kaygısı Taşıyan vizeler yazılmıştı tahtada yazan şiir şu şekilde başlıyordu Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Evet Mustafa kemalciler vesile arkadaşları bağımsız bir devletin maaşı için şiir yarışması düzenlemişti ee ilk başta olan kişinin Mehmet Akif Ersoy olmuştu ancak Büyük şair para ödülünü duyunca bu yarışmaya katılmadığını söylemişti ısrar üzerine katılıp da Kazanırsan para ödülünü ordumuza bağışlayacağım dedi bunları herhalde bizde kaldığı süre boyunca toplanıyor kötülük ve kuşların dayanılmaz ise durumunda hanımefendi leylak ödüllerini edepsiz kokuları Ekleyeyim de köyün muhabir diye rüzgarın patlıyorsun kafasında yapmıştım Kuvayi milliye'den sonra da kendi savaşına kazanmıştı direkt bıçakla bedduaları ile savaş alanına hendeğini cehenneme söylemişler O da diğerleri gibi tamamıyla gitmeden önce içindeki faydasını haykırmıştı Tek isteği özgürlüktü Çanakkale Savaşı'nda parçalanan arkadaşları gözünün önüne geliyor kulaklarından top sesleri eksik olmuyordu ve berbat kokan cesetler Bu bir gerçekten ama başkanın üzerinde kalpsizliksiz biriydi Kuvayi Milliye destek olmamış her zaman padişahtan yana olan biriydi beş para etmez oranın tekiyle genç öğretmenimize tam bir hanımefendi ve Fransız komutana attığı Cilveli bakışlar başkanın hoşuna gitmişti aileden ilgilenmeden ve yargılamadan çıkmıştı Fransız komutan hemen iki sene geldi asker gönderip daireyi temizletti hatırlar çizerek ilerleyen Dumanlı gruplarıyla gökyüzüne baktım Bütün fare yuvaları ve çöp yuvaları kireçlendi ve kapatıldı insanoğlunun işkencelerinden ölülerden nasibini almış derenin ateşte sakatlar arası olduğunu anlıymış gibi yerden topladığı iki ceviz usulca okşadı o iki devlet Artık bizde açılan Kokuşmuş yaralarmış gibi daha hoş donmuştu Senin yanındaki kahvede Bizim karanlık dünyamıza nasıl dahil olabileceğini düşünürken Bizler Hala Deli Kuvayi milliyecinin kalitanlarını düşünüyorduk başımıza adam şeker hastası olduğu için vekiloğlu olduğu için Yemekten sonra oturduğu yerde uykuya dalıyordu bu sefer uykuya abartmıştı ve horlamaya başlayıp iskemesinden düşmüştü güzel öğretmen kahkahalarla gülerken Fransız komutan ona hayran hayran bakıyordu laf dönüp dolaşıp aynı yere geliyordu Ve bugün kim olduğunu hatırlamıyorum Haziran bahsedilmişti yine kim olduğunu anımsamadığım bir diğeri de genç öğretmenimize oraya yerleştirmeliyiz savcının pansiyonuna demişti Herkes bu fikri mükemmel bulmuştu her maçta da kısa bir süre önce arkandan bahsedilen geçtiğini söyleyen başka Elbette Herkes birbirine dürtmüştü çarşı camisinde İmam şerefeye çıkmış ezan okumaya başlamıştı o yıllarda İmamlar ve sana şerefeden okuduklarından ve bugünkü gibi hoparlör teknolojisi kullanılmadığından ve sana sesi kulağa çok tatlı gelirdi Yağmur zemini yoklamaya başlamıştı Ertesi sabah akşamdan kalma belediye başkanının Afyon'a Enes patlamamıştı kadın kadife takımı altası fesi ve kösele ayakkabılarıyla Bir önceki günkü damat kıyafeti ve kendinden emin tanırlarını rafa kaldırmıştı artık kendini tiyatroda varsayip yol kesmesine gerek kalmamıştı Ümit öğretmen onu çözmüştü harbiden kendini bir karaktere sokmanın sırası değildi padişah yanlısı olduğunu Saltanat yanlısı olduğunu artık Ümit öğretmen de biliyordu Üstelik müjdeli habeşideki Ümit öğretmen de kurtuluşumuzun avrupalılarda olduğuna inanan biriydi Üstüne üstlük savcının evine Şu kıyafetleriyle gitmek oyunu baştan kaybetmek demekten Diğeri ona elbise giydirilmiş bir maymuna bakar gibi bakar da yoksa genç öğretmen mesafeli gülüşünü koruyordu elbisesi ilk günkü kadar sadeydi Ama bu sefer Sonbaharda olmayan Ellerim değdi Antep işi denen danteliyse kıyafetinin bütününe muhafazakar bir hava katmıştı Başkan çamura basa çıka yürüyordu Oysa söyle temizlenmiş yerlere basıyor bileklikler ve akıntılardan uzak durmaya çalışıyordu ıslak zeminde sıçraya sıçraya bir hayvanın yön bulmaya çalışması gibi oyun oynuyordu çok genç bir kadının duruyor satrancının altında zamanında kaydıraklarda kayarak kiraz ve kırmızı böğürtlen toplanan Bahçeler de büyümüş ama oraları terk etmiş Haylaz bir kız çocuğunun gizlendiği su götürmez ve gerçekten Belediye Başkanı tek başına sadece fikirlerini açıklamak için pansiyona girdiğinde o kapının eşiğinde beklemişti Savcı başkana Beni koridorunu 10 metrelik tabanı ve siyah beyaz taş deseninde ayakta beklemişti yerler uzun zaman önce başlamış piyonları insanlardan zenginlerden güçlülerden ve savaşçılardan oluşan yarım kalmış bir oyun tahtasını andırıyordu ötede hizmetliler karım çokluğun onları izlemekteydi Başkan bir solukta her şeyi anlatmıştı hoş kelimeler arayışına girip lafı dolaştırmamıştı gözleri zemine ve Salçanın 1 sınıfta olduklarına dönüp konuşmasını yapmıştı hiçbir şeyi saklamamıştı kıyametten emekli alamette birdenbire akıllarına düşen bu fikirden batının gelişmişliğinden geleceğimizin batıda olduğundan ve padişah Efendimize ona saygımıza getirmemiz gerekiyor gerektiğini söylemişti Özellikle de bunu kendisinin naklettiğinden küçüğü bahçedeki ağırlamak gerektiğinden söz etmiştim bahçedeki kitleler ve büyük Çınar'a toplamış bir hayvan gibi seslenmemiş ve susmuştu sadece hiç araya girmemişti ve kapı öğretmeni açılmıştı buraları hallaya pullayabilirim şahsen pek zor olmaz Ama neye yarar ki gerçekler Dışarıdan yaşamınca çok daha güçlü bir etki bırakıyor öğretmen içeri girmiş sonra seninle mesajlaşmıştı sadece önce genç kızın topukları olduğu kadar burunları da biraz çamurlanmış siyah dedi yazlık ayakkabılarına bakmış Bu yüzden elini görememiştim kahverengiden ziyade griyi falan bu çamur taş Demin de izini bırakmış siyah karı olur beyaza Beyaz oranları siyaha boyamışlar sadece onun koşullar ne olursa olsun her zaman parlayan ayakkabılar olmuştur 1 metrekare alanında kalsın yağmur sularının altında Kaldırımlar yok Olsa bile o adam her zaman Ayaklarında Lekesiz ayakkabılarla dolaşmıştım Bir keresinde evde kimsenin onu izlemediğinden Emin onları temizlemesine şahit olmuştum o sırada Birkaç adım ileride ceviz ağaçlarının Ardında 12 tane adam bir adamın kellesine pay biçiyordu o gün hareketlerinde karışık bir durum vardı.
Buraları düzenleyebilirim şahsen pek zor olmaz Ama neye yarar ki gerçekler Dışarıdan yaşanınca çok daha güçlü bir etki bırakıyor Ümit öğretmen içeri girmiş zarif eline savcıya uzatmıştı Savcı önce genç kızın topukları olduğu kadar durumları da çamurlanmış ayakkabılarına bakmış Bu yüzden Ellik ödememiştim savcının koşullar ne olursa olsun her zaman muhafızlarının kansızlığa kadar parlayan ayakkabıları olmuştu Bir keresinde adliyede kimsenin onu istemediğinden eminim onları temizlemesine şahit olmuştum o sırada Birkaç adım ileride şeyimiz ağaçlarının Ardında 12 adamın kellesine pay biçiyorum düğününü gördüm bugün hareketlerinde iğrenmişlik ve karışık bir küs kaldık sezmiş ve pek çok şeyi de anlamamıştım bugün mermerden satranç tahtasına yeni bir anlam kazandıran çamurlu ayakkabıların karşısında her şeyi farklı gelişmişte sanki dünya yörüngesinden çıkmıştı Savcı sonunda kendisine uzaklamış olan küçük ele kavramış uzun süre tutmuş ve sözmüştü Bir asır demişti başkan bize ve daha sonra sözlerine devam etmeden bir asırda en uzunlarından biri vurgulamıştı sadece kızının eline bırakmadı götürdü onu kendi avucunda tuttu bir süre ve o gözleri görmeniz gerekirdi artık hareket onun değillerdi sanki Hatta dudakları bile güzel dudaklar ve giriş siyah gözler biraz hareket ediyorlardı ama titriyorlardı da sanki bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyordu göçeğe bakıyordu onu gözleriyle yutuyordu sanki hayatında hiç kadın görmemiş gibiydi yani böylesine bir kadına Ben nereye gideceğimi şaşırdım Düşünsenize bir Bu ikisi Ben başka bir yerdeydiler kilitlenip kalmış gibi İyiler birbirlerini gözlerinin derinliklerinde kaybolmuşlardı Sanki küçük gözlerini pek öpmüyordu dinleyen gülüşünü adamın burnunun dibine sokuyordu başına oynayamıyor rahatsız olduğu bir şey hiç önemsemiyordu varlığımı anlamında kalacak bir şeyler bulmaya çalıştım beni yabancılaştırmayacak bir şeyler ve o anda resmen onun topuklarına da uzanan elbisesinin fidelerine sığındım Başka ne yapabilirdim ki sonunda elini çeken kızcağız oldu ama bakışlarını çekmedi sadece kendi evine baka kaldı sanki biri etini koparmıştı Biraz sessizlikten sonra bana baktı ve evet dedi Sence gayet iyi gidiyor Tamam artık Bunun tek bir önemi yoktu Ümit öğretmenle beraber ayrılmışlardı ayakta yeniden kapatamadan durdular sonunda ağır adamlarla yukarı odasına çıktı Tüm bunları bunu hiçbir zaman bu kadar çökmüş afallamış görmemiş sayesinde biliyordum sadece her şeyin yanında olup olmadığını soran yaşlı hizmetçisine cevap bile vermedi Belki de gece tekrardan sokak lambalarının mavi renkteki ışığını teğet geçtiği koridora geri dönmüş ve Gördüklerinin gerçek olup olmadığına emin olmak için siyah siyah zemindeki çamur lekelerine bakmıştım inanmak güç ama 1921 yılının köyünde sadece hükümet konağının etrafında gazdan yapılan lambalar yanardı sonra yine eski zamanların gülümsediği şeyler hiçbir şeyi aydınlatmayan gülümseyişiyle kendisine Sözen uzaklaştığı karısına bakmıştım ardından tuhaf günler başlamıştı Savaş belgeleri her zamankinden hızlı devam ediyordu Sokaklar sakalları uzamış ve grileşmiş uçsuz bucaksız pis bir sofradan oluşan karınca yuvasına dönmüştü Fransızlar gerilla savaşında başarılı olamadıkları için ambargo'ya başlamışlardı halk Yiyecek ekmek bulamıyordu açlıktan deri kesmelerini yiyenler bile olmuştu ilk önce sokakta tepenin yanında yatan at neşeli bir gün sonra tamamen yok olmuştu Diğerlerine kemikleri kalmıştı gece ya da gündüz artık top sesleri dinlemiyor tıpkı hiç karar kötü bir duvar saatinin yelkovanı ile var oluşumuzu yaralı bedenleri ve öbürlerine Hoş gördük en kötüsü artık onu duymuyor olmamızda her gün ölüme atlasa saçaklarına olan inançlarına getirmemiş olan ve aynı yöne doğru yürüyen genç erkeklerin ilerleyişini izliyorduk Karayılan ve Habeş Efendi Bu kaç taktiği ile Fransızlara bir yükselenler veriyordu henüz Tanık olmadıkları şeylere gülümsüyorlardı bağımsızlığın geleceğine inanıyorlardı batıda ise Mustafa Kemal büyük bir hazırlık içindeydi orduyu Sakarya'nın doğusuna çekmişti sonra öldürücü darbeyi vurmak için hazırlanıyordu tekalif-i Milliye kanunları çıkmıştı geçmiş yaşamlarını gözlerinde parlıyordu zaten neşeli olabilmekten Geriye bir tek gökyüzü kalmıştı Yıldızların Altında acıyı görmezden gelebilmek için Ümit öğretmen öngörüldüğü üzere bahçedeki müştemilata yerleşmişti Başka hiç kimsenin olmadığı kadar oraya yakışmıştı rüzgarın izinsiz girip çıkarım açık mavi perdeleri ve Kır Çiçeklerini okşadığı mekana kendisine Has birini ziyafet kutusuna dönüştürmüştü Fransız başkomutan onu akşam yemeğine davet davet etmişti bu yemek Köy halkı Onun bir vatan hain olduğunu düşünüyordu O ise hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi bahçedeki kayısı çekirdeklerini topluyordu sonra bu çekirdekleri kurutup havanda dövdükten sonra minik torbalara koyuyordu birçok vatandaş İlk fırsatta onu taşlayarak öldürmenin fazla olduğunu düşünüyordu Sonuçta o Fransız generalinin koynuna giren bir sürtük Hatta fahişeydi elinde kırmızı bir not defteri olurdu çizgisinin ötelerini alıp gider pek görülmeyen bir noktaya bir özelliği de değil hayır sadece yüreğiyle bakardı çok çok kabul görmüştü ama Türkler tarafından değil Fransızlar tarafından romantik masada mumlar yanıyordu ve kırmızı şarapla arkadaşları doldurulmuştu Ümit öğretmen bu gece çok heyecanlıydı kaba bir Türk tarafından değildi kibar bir Fransız erkeği tarafından becerilmenin ne kadar güzel bir şey olacağını Hayal ediyordu yemekten sonra generalin odasında yatağa uzandılar ve ateşli bir sevişmeye başladı general kısa süre içinde rahatlamıştı Ümit öğretmen ben birer ikiye alırım sen tahmin edip kalkma ben sana getiririm deyip ayağa kalktı cebinde küçük torbalar içinde kurutulmuş kayısı çekirdekleri vardı çekirdekler yüksek oranda Siyanür içeriyordu ve bu Kalesi çekirdeklerinden en fazla 2 tane yenildi Oysa torbada onlarca çekirdeğin özü vardı ve küçük torbayı generalin kaderine doldurduktan sonra şarabı da olurdu general büyük bir hızla şarabı içip hemen ikinci sevişmeye başlamak istiyordu ve ateşli Öpücüklerin ardından siyanların etkisiyle yatağa yayıldı Ümit öğretmen hiçbir şey olmamış gibi kıyafetini giyip askerleri çağırarak kenara çekte Sevişme esnasında kalp krizi geçirdiğini söyleyerek askerlere Doktor çağırmalarını söyledi Aslında Ümit öğretmen bir Türk aşamaydı Fransızlara yaranmaya çalışan ve Generali öldüren bir Türk ajanı ateşli bir Mustafa Kemal taraftarıydı bu herkese Hatta koca arayışındaki rakamlarını bile büyülemeyi başarmıştı çok kısa sürede başlarıyla onu sen anlamışlar burada onlara nazikçe aynı şekilde karşılık vermişti öğrencileri ona ağızları beş karış açık bakıyor O da onlarla dalga geçmeden şakalaşıyordu sınıf hiçbir zaman o kadar kalabalık ve neşeli olmamıştı babalar En ufak bir şey burun kıvıran ve okula gitmeden geçen her günü adeta sıkıcı bir pazar günü gibidir yani oğullarına laf geçirmekte zorlanır olmuştu bir dananın koynatları altında kafasının yarısını kaybeden Saftirik Dede adam bile her sabah öğretmenin sınır kapısına kendi elleriyle topladığı bir döneme çiçek bırakırdı çiçek bulamadığında bir avuç kekik ya da yonca bırakıldı O da yoksa Çeşme'de yıkama üzerinde gösterdiği sonrasında yatak atletiyle kokladı üç taş bırakırdı öğretmen gelip de hediyesini görmeden önce oradan uzaklaşırdı başkası olsa Güler taşlar ya da otları bir kenara atardı ama öğretmen öğrencileri onun ambere çalan sarı saçları Efendi yanaklarına bakmakla meşgulken bu suçu onları yerden alır avucunda o çaresine tutar ve sınıflandırma atar atar atmaz çiçekler ya da otları mavi Seramikten kuğu şeklindeki vazosuna yerleştirip taşları da masanın üstüne bırakırdı herhalde dışarıdan izlerdi onu ona gülümsedikten sonra koşarak oradan uzaklaşırsa öğretmen Bazen onlar rastladığında ateşi olanlara yapıldığı gibi anları okşar onun sıcaklığını
Hissedebilmek için avucunu hemen sonrasında okşadığı yere götürürdü pek çoğu Delinin yerinde olmak istemişti bir bakıma Erdal olmak istedikleri birine dönüşmüştü genç kadın onu bir böbrek özeni ile seviyor bu kendine genç bir nişanlı gibi hissediyordu kimse bu durumla dalga geçmeyi aklından geçirmiyordu Peki ya Savcı İşte bu bir başka konu bilinmeyen radarları görüyoruz onu iyi kötü tanıyan belki de sadece şişkoda yıllar sonra çok sonra bana olanlardan söz etmişti davadan veya savaştan sonra herkes ölmüştü artık Kirli çamaşırları kurcalamaya gerek kalmamıştı ama yine de bana anlatmıştı kendisi gibi diyerek yollarla yaşatırız ve inzivaya çekildiği küçük evin önünde bir akşamüstü olanları 1923'te bir adamın üzerine doğru geldiğini görmediği bir at arabasının altında kalmıştı rakı şişelerinde buluyordu söze başlayan doğru olmuştu küçüklere yerleştikten sonra savcının epey değiştiğini görmüştük kadın kokusuna kapılmış hasta bir arı gibi bahçede geziyordu yağmur kar rüzgar ona kız geliyor bahçede kuruluyordu Normalde kapıdan bir adım öteye gitmezdi Gaziantep'ten döndüğünde çalışma odasına ya da kütüphanesine kapatırdı kendini ona bir tepsiyle sadece bir bardak su götürürdüm yemeği saat 7.00'de geldi öğretmen Hanım geldikten sonra her şeyin düzenini değişti mahkemeden daha erken dönüyor doğrudan bahçeye çıkıyordu Anka oturuyor uzun bir süre okuyor ağaçları seyret alıyordu Bazen onu pencerenin dibinde bir şeyi arıyormuşçasına dışarıya bakarken yakalıyordum yemek öğünleri İşte bu hemen şaşırtıcısıydı Genelde öyle çok iştahlı biri değildi ama artık neredeyse tabağına bile dokunmuyordu eliyle Bana işaret ediyor Ben de her şeyi kaldırıyordum bir tek Suriye havayla beslenemezdi ki bir gün onun ortasında ya da başka bir yerde baygınlık geçirmiş bir halde bulacağımızdan eminim başına bir şey gelmedi yani bir tek yüzlü özellikle yanakları çöpte o kadar Bir de dudakları olduğundan daha da engel de o kadar belki de bu durumu aşk acısı yüzünden düşmüştü erken yatmasına rağmen artık geceleri oturmaya başlamıştı Hatta doğrusunu söylenen sessizliklerle bölünen ağır adımlar işletiyordum Buyur gezen miydi hayalini kuruyordu tam olarak ne yaptığını kestiremiyordum pazar günleri küçük çıktığında onunla karşılaşmak için her şeyi ayarlıyordu sanki bunun tesadüfen yapıyordu ama Aslında her şeyi ayarlıyordu bazen doğru anı bekleyip sonrasında hiçbir şey olmamış gibi harekete geçtiğini görüyordum hız farkına varıyor muydu bilmem ama o hiç çaktırmıyordu kız ona neşeli ve anlaşılır bir merhaba diyor ve yoluna devam ediyordu ama neredeyse yaramazlar selamlaştıkları yerde saklanıp öyle yakalıyordu sanki bir şeyin gerçekleşmesi için orada da uzun süre bekleyebilirdi Kim bilir Neydi o beklediğin sonunu da istemeye istemeye içeriye giriyordu şişko Burhan uzun uzun kepenklerle çökmeye başlamıştı sadece bahçede sularına doğru yürürken genç öğretmenin bulunduğu pencerede bakarken Hayal etmiştim bir adamın aşkını ağlarına takılması şaşılacak bir şey değildi dünya kadar eski bir şehri bu böyle durumlarda tüm olur olmaz meseleleri olayların akışına bırakılır görünüş olan şeyler ancak başkaları için yapılanları için geçerli olabilirler asla hiçbir şeyi anlamayanlar için Savcı bile mermer kadar soğuk gözü ve buz gibi elleriyle çarpan bir kalbinle güzelliğin kulağına düşmüştü Özünde bu durum onu insan yapıyordu o bana aynı zamanda bir akşam büyük bir yemeğin düzenlendiğinden bahsetmiştim Savcı ona tüm Gümüş takımdan çıkarttırmış İpek de Peçete ve işlemeli örtüleri ütü ettirmişti 50 kişilik bir yemek mi Hayır sadece iki kişilik genç öğretmen ve kendisi için bir tek onlara gibi bir masal bu iş için özellikle aşçılar çağırılmıştır ağır çoktan uykuya çekilmiş ve etrafta Arap hizmetçiler kullanırken onlara hizmet eden de senin 1921 yılında öldürülmeden önce yaşayan bedenimde Gece yarısına kadar sürmüş yemek Çünkü Kur'an'da birbirlerine neler anlattıklarını öğrenmeye çalışıyormuş ve güzel Ayşe ona şöyle demiş Sadece birbirlerine bakıyorlar Burhan durumu kendi çıkarını kullanmış ve sabah onu uyandırılmak durumunda kalır adama bakaklarca içirmişti kendilerinden geçmişlerdi sonra Burhan her şeyi temizlemiş yerleştirmiş ve gidiyormuş melekler gibi Uyuyan kızı örtülere sarmış gece çökmüştü ilaçlı hizmetçi artık susmuştu saçlarını örtmek için başörtüsünü kaldırmıştı kendisi öylece bir süre karanlıkta kalmıştık Ben az önce bana anlattıklarını düşünmüştüm sonunda bir işe yarıyormuş gibi göründüğünün ceplerini karıştırmıştı gökyüzünde peş peşe Yıldızlar kaymıştı aniden de durmak zaten Sanki ihtiyacı olanlara yalnızlıklarına yaslanmaları için destek veriyordu sonra her şey eski haline dönüşmüştü alın dedi Burhan Belki de bununla ne yapacağınızı bilirsiniz bana büyük bir anahtar uzatmıştır oraya gitmediğimden beri hiçbir şeyin yeri değişmedi evini tek mirasçısı karısı tarafından uzak bir kuzen o kadar uzak ki onu hiç görmedik noter onun Avrupa'ya gittiğini söyledi oradan geleceğini Sanmam onu aramak için her şeyi amaç zamanı da düşünürsek ben yakında aranızdan ayrılacağım bir bakıma oranın bekçiliğini Siz yapacaksınız Burhan hala derinden Kalkmış ve elime verdiği anahtarın üstüne kapattıktan sonra başka tek bir söz söylemeden eve gelmiş de çatalın anahtarını cebine koyup oradan ayrılmış ken Kur'an'a bir daha konuşma fırsatım olmadı halbuki bu istek uzun süre içinde kemirip durmuştu bu Tıpkı gıcık yapmasına rağmen pek sağlıklı olmayan bir balgamı sevmek gibiydi Ama biraz daha zamanım olduğunu düşünüp hep erteliyordum bu insanların en büyük ahmaklarıdır işte hep ertelemek bir Türklerde en çok sahip olduğumuz da okudum yarın yaparız ya da yarın bakarız daima zamanımız olduğunu tekrarlayıp durur yapacağımız işi 3 gün ötesine erteleyiz sonra her şeyi yitip gider kendimize tabakların arkasında buluruz Bu da sohbet için pek Uygundur ortam olmaz defnedildiği sırada sorularıma cevap olmak istercesine Buradan da tabutuna bakmıştım ama cami imamının etrafını Arapça sözlerle kötüledi ahşaptan başka bir şey yoktu ağır ağır ilerleyen kalabalıkta mezarlığa giderken buranın şu aşıkları oynayan savcının yemek hikayesini anlatarak benimle alay edip etmediğini bile düşünmüştüm ama artık bunun bir önemi yoktu tansiyonun anahtarları hala cebimde 6 ay önce onu bana verdiği geceler Bu yani onları kullanmamıştım Toprak aklımı başıma getirmişti mezar kısa sürede yeniden kapatılmıştı buradan sonunda toprağa kavuşmuştu İmam yanında çamurda şak şak ses çıkaran korodan 2 köylü çocuğuyla gitmişti Tıpkı Filizlenmiş buğday tarlasına yayılmıştır öyle kuşları gibi dağılmışlardı ben mezarlığa gitmiştim oraya daha çok sık gitmediğim için kendime sitem etmiştim güneş yağmur ve geçip giden yıllar porselen Madalyonun ortasına yerleştirdiğin fotoğrafı doldurmuştu Artık tek bir saçının gölgesi kalmıştı ve Betül'ün arkasından bakıyormuş gibi gülümseyişini sadece tahmin edebildiğim çizgileri duruyordu elimin isminin altınyılda zaten götürmüş ardından Kafamdaki hayatımın parçası olan tüm bu hikayeleri onu anlatan anlat avradın ayrılmıştım onsuz geçen Hayatımdan duymaktan artık ezberlemiş olacağı hayatımdan söz ederek zaten tansiyona gitme kararına daha Doğruhan cenazesinden sonra almıştım hastanede teyzecilerinden biri bende olduğum için gizemli bir dünyaya dalmakta amacım Evet işte o gün kapıdan sakal gibi sert sarmaşıkları iyi olmuş ve anahtarı yuvasına sokmuştum kendimi Bilmem hangi huyuna kapısını zorlayan Prens gibi hissetmiştim aradaki Tek fark buradaki hiçbir şeyin gerçekten uyumamasıydı ama gölge ve tozların arasında kalmış pansiyonu anlatmaya başlamadan önce size başka şeyler anlatmak istiyorum Ümit öğretmenlerin bahsetmek istiyorum mesela Çünkü herkes gibi ben de onu görmüştüm köyümüz öylesine küçük diye Yollar dönüp dolaşıp birbirine çıkar Her seferinde sesimi çıkararak selamlardım onu gülümseyerek ve başına hafif karşılık verirdi fakat bir gün bakışlarına bambaşka bir şey yakalamıştım bu tıpkı bir kurşunu çekmesi gibi bir şeydi İlkbaharım bir pazar gününün akşamüstüydü havaya Akasya kokuları hakimdi Hava güzel olsun olmasan piyadeler bir düşsün ya da düşmesin hep pazar günü yani kızın tepeye gitmek üzere aynı güzel bir hafta kesintiye çıktığını biliyordum Bunu bana söylemişlerdi babası günler Benim de elimde hafif bir film taylora Donanım olurdu Sonuçta Habeş Efendi'ye yaranmak istiyordum bu silahla yanlar için oldukça bir oyuncaktı Aslında bunu avlan ablanacak hayvanlara İthafen yazılmıştı tırnak içinde hiçbir şeyi hissetmeyeceksin olduğu türlü bir gecenin sonunda cansız bacaklarına ve sıkıcı yüzüne bakmaya dayanamadığı karısına Bu cümlenin yapıştırılmasından korkmuştu bana söylediği şey komikti Uzunca bir süre Aklımı kurcalamıştı Bir Filinta ile ne yapılabilirdi ki Kuşkonmaz mı yetiştirilirdi Ya da öldürülen Fransız generallerinin yerine yeni atanan Generali alnının ortasından Vurup yere serebilir miydim Bir enstrüman gibi çalınır mıydı baloya mı gidilirdi bir Ferit öldürmekten başka ne işe yarardı ki kan dökmek asla bana göre bir şey değildi bunun bilincindeydim ve hediyesini kabul etmiştim o günden beri de pazar günü işlerinde onu bir baston gibi kullanıyordum ama sürekli yanında taşımak gibi bir alışkanlık edilmemişti yıllar geçtikçe namının parlaklığından eser kalmamış pek de çirkin sayılmayan koyu boyası ortaya çıkmıştı bu silahı bana hediye eden adamın büyük ayaklara beresini eczacılıkta kullanılan bitki aramalarının yoğun kokulu işte açılarına karşı bir düşkünlüğü vardı sık sık gökyüzüne bakarak başını sallar tertemiz gökyüzüne beyazlıklarıyla lekeleyen büyük gruplar geçince de aniden düşüncelere dalardı ve sonra eşi oraya eşekler derdi vatan haini hilafettiler Yaşasın Mustafa Kemal işte onu düşününce aklıma tek bunlar geliyor hafıza çok ilginç üç kuruşluk