webnovel

At ve Kılıç

PenetratorGod · Du hí
Không đủ số lượng người đọc
14 Chs

Tundra Haydutluğu 2

Kalradya topraklarındaki en azılı haydutun oğlu olmak zor olsa da başımın çaresine bakmayı iyi öğrendim. Vaegirli bir aileden gelmeme rağmen bir çöl savaşcısı gibi büyüdüm yaşım Kemal'e erdiğinden beri kılıç ve yay kullanmakta usta sayılabilecek kadar tekniğimi geliştirdim. Gittiğim her yerde tehditkar görünüşüm ve tez canlı hareketlerimden dolayı dikkatleri üzerime toplardım bu halimin avantajları olsa da dezavantajları da vardı.

Sıradan halk bana karşı hep mesafeli ve dikkatli davranırlardı. Muhtemelen haydut ya da at hırsız olduğumu düşünüyorlardır onları suçlayamam fakat görünüşümü de değiştiremezdim. Çocukluğumda büyüdüğüm zaman maceraperest bir savaşçı olduğumu hayal ederdim Kalradya da sıfırdan başlayıp adımı tarihe yazdıracaktım son 10 yılda fazlasıyla maceralı bir hayat geçirsem de çocukken hayal ettiğim kadar eğlenceli olmuyordu çoğu zaman yaşadığım en büyük sorunlardan biri düzenli ve parası iyi bir iş bulmak oluyordu.

Pazarda marul sattım, silahçıda kollarım kopana kadar kılıç biledim hanlarda kitap sattım hammallık yaptım kale inşaatlarında çalıştım hırsızlık yankesicilik gibi gurur duymadığım kirli işlerde dahil... Hepsi hayat tecrübesiydi ama hiçbiri bana göre değildi ben savaşçıyım bana öldürülebilecek bir şey göster! İyi olduğum ve bildiğim tek şey bu çeliğimi savaşta deneyebileceğim bir iş bulmam gerekiyordu.

Paralı askerlik dediğinizi duyar gibiyim yaşayıp yaşamadığınız önemsenmediği haftalık 20-30 dinara çalışmak sandığınız gibi prestijli bir iş değil emin olun hayır paralı askerlik bana göre değildi önemsemediğim bir krallığın önemsemediğim davası uğrunda canımı vermek gibi bir niyetim yoktu. Bazen düşünüyorum ben doğmadan önce gizli bir güç kaderimi şekillendirmiş gibiydi, hiç seçme şansım olmadı 1 haftalıkken babamı 10 yaşındayken anamı kaybettim ama hayat devam ediyor değil mi? Bir yolunu bulup bende ona ayak uydurmalıyım.

Bu uçsuz bucaksız acımasız dünyada Sanders ve Dee olmasaydı ne yapardım bilemiyorum. Sultan Hakimin ordusundan firar ettikten sonra işler umduğumdan kötü gitti Asker kaçağı olarak başıma ödül koyulmuştu kelle avcılarıyla uzun zaman kedi ile fare oynadık tabii fare bendim. Baktım kaçmak bir şeyi değiştirmeyecek başımdaki ödülde sürekli artıyor çöl yılanları çetesine katılmaya karar verdim kafa avcılarından kurtulmak ve izimi kaybettirmenin tek yoluydu.

Sanders ve Dee ile ilk orada karşılaşmıştık ve yanlış anlamayın normal bir lordun yanına paralı asker gibi girebileceğiniz grup değildir çöl yılanları kendimizi kabul ettirene kadar aylarca çeşitli bazı yorucu testlerden geçirildik şayet başarısız olsaydık şu anda bu günlüğü yazıyor olamazdım. Birkaç yıl içinde kelleme konulan ödül unutuldu ve fırsattan istifade çeteden kendi yolumuzu çizmek için ayrıldık o günden beri yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez.

Benden 4 yaş büyüktür karakterini yorumlarsam, asabi, ikna edici, benmerkezci, açıksözlü, karizmatik ve hırslıdır fazla mı detay verdim... Sizi sıkmıyorumdur umarım. Zorluklar karşısında sağlam durur eğer aklına bir şey koyduysa hedeflerine ulaşabilmek için her şeyi yapabilir. Hikayesi, Yıllar önce Köyünün başındaki Svadyalı bir yerel lord tarafından yönetilen küçük bir toplulukta dünyaya gelmiş neredeyse yürümeyi öğrendiği zamanlardan beri çalışıyormuş yaşıtları oyun oynarken o tarlalarda lahana topluyormuş.

O zamanlar şaşıtıcı şekilde yaşantısından mutlu olduğunu söylüyor her şey nordların Svadya ile girdikleri savaştan sonra kötü gitmeye başlamış eli silah tutan herkes istekleri dışında orduya alınıyormuş. Bir gün babasını da götürmüşler günler haftaları aylar yılları kovalamış fakat hiçbir zaman geri dönmemiş ardından annesini de veremden kaybetmiş.

Şimdi fark ettim de ne kadar çok ortak noktamız varmış nerede kaldım hah! Annesini de kaybettikten sonra En yakın şehirdeki yetimhaneye verilmiş fakat her fırsatta kaçmış gençliğini sokaklarda hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmış ekmek parası için dilencilik, hırsızlık ve diğer zalim işlerde onu yakalamaya çalışan insanlardan kaçarak geçirmiş. Çöl yılanlarına ise nasıl bulaştığını bilmiyorum sorduğumda kendi isteğimle katıldım demişti... Aslında asabi olması normal böyle bir hayattan sonra.

Aynı yaştayız ve Sander'ın aksine neşeli, iyimser fazlasıyla sosyal ve keyif düşkünüdür bir dakikası, bir dakikasını tutmaz tahmin edilemez ve düşüncesiz hareketleri yüzünden tanıştığımızdan beri birlikte gittiğimiz yerlerde genellikle bir kezde olsa dayak yeriz. Hikayesi. Küçükken babası varlıklı rodoklu bir tüccarmış.

Fakat işinin büyümesini kıskanan birçok hasmı varmış. Hasımlarıyla girdiği amansız rekabetten sonra fakirliğe boğulmuşlar. Babası şehirde 5-10 dinara domuz kasaplığı yaparak evini geçindirecek kadar çaresiz kalmış ( Ne oldum dememeli Ne olacağım Demeli) kısa bir zaman sonra babası cinnet geçirip önce karısını sonra kendini domuz kestiği satırla öldürmüş.

Dee bütün bunlar yaşanırken 5-6 yaşlarında olduğunu söylüyor hayal meyal hatırlıyormuş babasının son anlarını gerçekten çok üzücü. Ortada kalan Dee Jelkale şehrindeki yetimhaneye yerleştirilmiş oradan 13 yaşına geldiğinde bir arkadaşıyla kaçmış, tahmin edeceksiniz işin sonu hiç iyi bitmemiş daha şehir kapılarından çıkıp 100 metre gitmişler ki çapulcular tarafından etrafları sarılmış birkaç yıl aralarında yaşamışlar daha sonra Çöl yılanlarına köle olarak satılmışlar. Bu kadar kötü bir yaşamdan sonra hala bir insan gülebiliyorsa taktir edilesi biridir bana göre.

14 Haziran 1257 - Veluca Şehri.

"Sanders: Hancı, bize en iyi birandan getir."

"Dee: Mümkünse masamıza birkaç tanede haspa yollar mısınız teşekkürler. (Güler)"

"Racham: Beş dakikada olsa kadınlardan bahsetmeyi kesemez misin?"

"Dee: Sorun nedir Rac? Canını sıkan bir şey mi var?"

"Racham: Canımı sıkan bir şey var evet! Burada kolay yoldan köşeyi dönmenin yollarını bulmaya çalışıyoruz! Ve hiç yardımcı olmuyorsun düşündüğün tek şey uçkurunun bağı!"

"Dee: Lanet olsun asıl sen 5 dakikada olsa sorunlarımızdan bahsetmeyi kesemez misin? Unut gitsin, özür dilerim dostum kısa bir sürede olsa eğlenmeye çalıştığım için sorunlarımızı unutmaya çalıştığım için özürdilerim oldu mu rahatladın mı!"

"Racham: Sanders, arka çıkmayacak mısın bana? Sorumsuzca hareketleri başımıza bela getiriyor!"

"Sanders: Sakin olun birbirinizi yemenizde yardımcı olmuyor."

"Dee: Tamam ciddi olalım, ne gibi önerileriniz var "kolay yoldan zengin olmak için" fark ettiniz mi bilemiyorum ama bizler hırsısız."

"Sanders: Günümüzün hırsızlarının sorunu nedir biliyor musun?"

"Dee: Neymiş?"

"Sanders: Teknik eksikliği, hırsızlar arasında onur olmadığını biliyorum, ne geçmişte oldu ne de gelecekte olacak ama eskiden biraz, gurur, beceri ve yaratıcılık olurdu. Bu bizi umutsuz adamlar yapıyor."

"Dee: (Masaya elindeki kupayı sertçe bırakıp) Ne demeye çalışıyorsun Sanders?"

"Sanders: Hedefimiz ile aramızda Muhafız gördüğümüzde ne yapıyoruz?"

"Dee: Sırtından bıçaklarım, ne yapmamızı tercih ederdin? Sohbet mi edelim?"

"Sanders: Heves çok, bilgi az."

"Racham: Daha iyi bir yolumu var bu işin?"

"Sanders: Sıradan hırsızlar hançeri düşmanının sırtına saplar. Bu rakibi öldürebilir ama ona çığlık atma ve saldırı sırasında kanını üzerinize bulaştırma fırsatı verir, düşünsenize kendinizi kanla kaplı giysilerle sokakta dolaşırken bu dikkat çekici olmaz mıydı? Daha iyi bir tekniği var boyun keserek infaz etme muhafızı sessizce öldürür ve katiline kan bulaştıramaz. Bir eve gizlice girdiğimizi far zedelim kurbanı uyurken yakaladın bu harika bir fırsat olur. Baş parmağın ile kurbanın çenesinin altına gelecek şekilde ağzını kapatırsın diğer elini de boğazını kesmek için kullanırsın. Başı hızlı bir hamleyle çevirerek akan kanı kendinden uzaklaştırırsın bu noktada hızlı olunmalıdır eğer kafayı zamanında çeviremezsen üzerinize kan bulaşabilir. Bunları yapabileceğinizden emin olamıyorsanız, kurbanı boğarak öldürürsünüz. Ben çocukken şehirde ufak bir çeteye katılmıştım 10-15 kişiden oluşan kendilerine 'Gelincikler' diye adlandırırlardı şu anda ne alemdeler bilemeyeceğim oradaki hırsızlardan öğrendiğim bir teknik. Arkadan Kurbanın boğazını sıkarken yüzünü de bir duvara sertçe vur. Kurban bu şekilde geçirdiği şokla bilincini kaybeder sen de bu sırada arkadan sıkıca tutarken boğazını kesersin ve kan senden uzakta, önden akar. Bu teknik ile de kıyafetlerinizi kana bulama ihtimaliniz yok olur. Elbette bütün bu tekniklere vakıf olsanız da bazı önlemler almadan birilerinin boğazını kesmeye koşturmanızın da mantığı olmaz. Boyun kesen en iyi hırsızlar genellikle hançerlerinin arka tarafına bir parça kumaş sararlar bu bilek ve ellerinize kan bulaşmasını da engel olur. Tabii ki karşılaştığınız her muhafızında boynunu kesmek söylediğim kadar kolay ve pratik gelmeyebilir. Hedefiniz ile aranızda birden fazla muhafız varsa, kurbanların başına boş bir tahıl çuvalı geçirip, sıkarsanız rakibinizin size karşılık vermesine engel olursunuz ve öldürücü darbeler indirmeyi de düşünebilirsiniz seçim sizin."

"Dee: (Uyukluyor)... (Esner Gözleri Aralanır)... Kusura bakma içim geçmiş nerede kaldık "Sıradan hırsızlar hançeri düşmanının sırtına saplar falan diyordun."

"Sanders: Ahhhh..."

"Dee: Ne? Bittimi yoksa?"

"Racham: Güzel teknikler ancak hayatımı sonsuza kadar hırsızlık yaparak geçirmeyide düşünmüyorum Sanders."

"Sanders: Emin ol Racham, başka şansım olsaydı bende bu işe bulaşmazdım ama hayat işte herkesin oynaması gereken bir rol var."

"Dee: Onu bunu bilmem de öğlene doğru şehirde ziyafet var lordun onuruna bir turnuva düzenleniyormuş."

"Racham: Yani? Bu bizi neden ilgilendirsin."

"Dee: Kafana saksı falan mı düştü senin? Meteliğe ok atıyoruz, turnuvayı kazanana 1000 dinar ödül ve ziyafete konuk olarak katılma şansı veriliyor ama tabii bu bizi neden ilgilendirsin ki?"

"Racham: Çok meraklıysan sen katılırsın."

"Dee: Yapabilsem yapardım dostum ayrıca, aramızda savaş muharebeleri görmüş tek adam sensin, Çepçilik, kilit açma ve sinsilik mi bu işlerde iyiyimdir lakin dövüş becerilerimin ne kadar kötü olduğunu söylememe gerek yoktur."

"Sanders: Dee, tamamiyle haksız sayılmaz."

"Racham: Sen yapma bari Sanders, paralı askerlik yaptığım zamanlarda doğrudur savaşlara katılmışlığım var ancak ikisi farklı şeyler katılmayı düşünsem bile onlarca tecrübeli şovalyenin arasından sıyrılıp birinci olabilme ihtimalim nedir?"

"Sanders: Yapacak daha iyi bir işin mi var? Denemek zorundasın Tüccar Locasından aldığımız kredinin son ödeme tarihi geçeli 1 hafta oluyor, yakında peşimize adamlarını takacaklardır kazanabilirsen hem itibarın artacak hem de borcumuzu ödeyebileceğiz her zaman birbirimize olan sorumluluklarımızdan bahsedersin kendin için ve bizim için katılmalısın."

"Racham: Pekala tamam... Adımı yazdırmak için arenaya giderim ama çok fazla umut bağlamayın derim."

"Dee: Sen kendine güven dostum biz başarabileceğine inanıyoruz."

Bir anda kendimi, büyük turnuvaya kayıt yaptırtmak için arenada sıra beklerken buldum. Bu çılgınca fikri nasıl kabul ettim hala anlamıyorum Rodok Krallığının büyük şovalyeleriyle karşılaşacak olmamın stresi üstüne bir de Sanders söylediklerini düşünüyordum. Soyluların lanet olası ziyafeti umrumda değildi kazanacağım itibarda ama ödül parası işimize yarayabilirdi birkaç ay önce Şehirdeki "Tüccar Locası" daha doğrusu tefecilerden aldığımız 2000 dinarlık borcun haftalık taksitini ödeyememiştik üzerine binecek olan faiz yetmiyormuş gibi ensemizde adamlarının nefesini hissediyor gibiydim üzerine düşündükçe bu turnuvanın kazananı olmamın bizim için ne kadar fazla önem arz ettiğini daha da iyi anladım bu da beni motive etmek yerine, omuzlarımdaki yükü daha da arttırıyordu. Kendime güvenmiyor değildim yıllarca savaş sanatlarıyla ilgili yol gösterenim olmadan kendi kendimi yetiştirdim. Kaybetmek bir seçenek değildi hissedebiliyordum bu turnuva hayatımda büyük bir rol oynayacaktı belki de bu sefil hayattan bir çıkış kapısıydı ben ve arkadaşlarım için.

"Tellal: Duyduk Duymadık Demeyin kendinize güveniyorsanız bu gün düzenlenen turnuva listesine adınızı yazdırabilirsiniz! Turnuvanın birincisi belki de siz olabilirsiniz ve 1000 dinarlık ödülü alabilirsiniz her şeyden önemlisi Kaledeki ziyafete onur konuğu olarak katılabilirsiniz! Duyduk Duymadık Demeyin!"

"Turnuvacı Başı: Herkes tek sıraya geçsin bakalım, kaynak atanı görürsem turnuvaya adınızı yazdırmayı unutabilirsiniz!"

"Racham: Adım Racham turnuvaya yazılmak istiyorum."

"Turnuvacı Başı: İlk seferin mi?"

"Racham: Ne demek istiyorsun?"

"Turnuvacı Başı: Turnuvalar öncesi savaşçılar şehirlerdeki arenalarda antrenman yaparlar 30 yıldır bu işteyim seni ilk defa görüyorum."

"Racham: Arena sadece bunun gibi büyük şölenlerde açık olmuyor mu?"

"Turnuvacı Başı: Anlaşılan buraların yabancısısın arena her zaman açıktır genç adam hatta her gün dövüşler olur.

"Racham: Kılıç dövüşleri mi? Ödül falan oluyor mu?"

"Turnuvacı Başı: Varlıklı şehirliler bu gibi müsabakalarda başarı gösteren dövüşçüleri ödüllendirirler. Fakat gerçek ödül bir ziyafet sırasında verilen turnuvalarda olur. Soylular, Şehir halkı ve çevre köylerden insanlar buraya akın ederler kalabalık heyacandan çıldırır. Görülmeye değer bir manzaradır.

"Racham: Turnuvada nasıl silahlar kullanılıyor peki?"

"Turnuvacı Başı: Benim zamanımda yapılan turnuvalarda keskin olmayan paslı kör kılıçlar kullanılırdı, kısa zaman sonra bu kılıçlar yüzünden birçok insan hayatını kaybetti ya da sakat kaldı hekimlerin araştırmaları sonucunda ölümlerin kangrenden olduğu ortaya çıktı. Daha güvenli olan Talim kılıcını icaat ettiler tahtadandır öldürmez bayıltma hasarını saymazsak."

"Racham: Bayıltma hasarı?"

"Turnuvacı Başı: Bir silahın verebileceği üç çeşit hasar vardır, kesme, Del'me, bayıltma, balta ve kılıç gibi silahlar kesme hasarı verir. Mızrak veya kargıda Delici hasar verir, ki zırhlara karşı kesici hasardan daha etkilidir. Son olarak bayıltma hasarı metal olmayan silahlar ile verilir, kısaca özetlersek rakibin yere canlı bir şekilde serilmesini sağlar. Bazı silahlar ise kullanış biçimlerine göre de farklı şekilde hasar verirler. Örneğin bir kılıç rakibe doğru savrulursa kesici batırılırsa bölgeye delici hasar uygular.

"Racham: Teşekkürler son derece yararlı bilgiler."

"Turnuvacı başı: Turnuva seni bekler iyi şanslar ihtiyacın olacak."

Adımı listeye yazdırttıktan sonra diğer dövüşçülerle birlikte ilk raundun başlamasını beklemek için arenanın alt katındaki odalara çekildik."

"Kiralık Kılıç: Turnuvada bir kadın ha? İlginç."

"Zerina: Beni bir kadın olarak görmemeye ne dersin?"

"Kiralık Kılıç: Hey güzelim turnuva öncesi biraz yiyişmeye ne dersin."

"Zerina: (Yumruk atar)"

"Kiralık Kılıç: (Eliyle burnunu tutar) Çılgın sürtük! Burnumu kırdın!"

"Zerina: Kafanıda kırmamı istemiyorsan uza."

"Racham: Uhhh... Sana bulaşanın vay haline yanlış anlamazsan gerçekten merak ettim dövüş turnuvasında bir kadının ne işi olabilir."

"Zerina: Ben buradaki erkeklerin hepsine beş çekerim sen ne diyorsun be..."

"Racham: Sakin ol seni kızdırmak istemem isteyeceğim en son şey turnuva öncesi dayak yemek. Adama biraz fazla sert davranmadın mı? Sonuçta senin savaşçı olabileceğini düşünememiştir."

"Zerina: Hayvanın tekiydi, öte yandan sen fazlasıyla tatlısın yiyişme teklifi senden gelseydi bu kadar sert olmayabilirdim."

"Racham: Şey... (Utanır)"

"Kradus: Hahahaha... Zerina rahat bırak çocuğu, görmüyor musun kıpkırmızı oldu."

"Racham: Sende kimsin be adam? Hem nerem çocuk kör müsün eşek kadar adamım!"

"Kradus: Atarlıyızda bakıyorum buralarda yenisin galiba."

"Racham: Yeni olduğumu nasıl anladın?"

"Kradus: Öncelikle beni tanımıyor olmandan."

"Racham: Ünlü falan mısın?"

"Zerina: Turnuva işleriyle birazcık haşır neşir olan herkes Kradus tanır dünyaca ünlü şampiyonların şampiyonu blah... Blah... Blahh."

"Kradus: En tepeye bir kere vardın mı seni yenecek başka birinin gelmesini oturup beklemekten başka yapacak bir şeyin olmuyor. Ben de uzun yıllardır zirvede oturmuş bekliyorum."

"Racham: Kaç yıldır turnuvalarda dövüşüyorsun peki?"

"Kradus: Artık Umursamadığım kadar uzun yıllar önce arena sadece çöplük iken, ben şampiyondum be! Ne ziyandır ki, birkaç yaşlı zavallı attan başka izleyici yoktu o zamanlar (İç çeker) eski güzel günler. Gençliğinin kıymetini bil evlat."

"Racham: Dövüşlerinde hangi tekniği kullanıyorsun?"

"Kradus: Belirli bir dövüş tekniğinin esiri değilimdir hemen hemen her silahı elime almışlığım var tek elli, çift elli, kalkanlı, kalkansız dövüş ve uzak mesafeli silahlardada iyiyimdir tabii favorim kargıdır. Kargı bütünüyle hücuma yönelik bir silahtır. Kargı ile rakibin saldırılarını bloklayamazsın ancak, doğru ellerde olduğunda karşındaki saldırma fırsatı bile bulamaz. Öyle güçlü ve durdurulamazdır ki, Rakibin isterse en ağır zırhıda giyse deler geçer. Bir şimşek gibi nereden geldiğini anlamaz Doğuda demişlerki 'Kargı silahların şahıdır' şahbaz eder adamı! Kargıyı kullanmanın en iyi yöntemi at sırtında dörtnala taarruza kalkmışken, koltuğunun altında sıkıştırmaktır. At hızlandıkça, güç kargının ucunda birikir. Böylesi bir saldırıyı rakip savuşturamaz ne kalkanla ne de kılıçla tek yapabileceği yana kaçmak ve rakibin ıskalamasını ummaktır."

"Racham: Teşekkürler Kradus bu gün sende dövüşecek misin peki?"

"Kradus: Lafı bile olmaz, artık benden geçti senin gibi gençlere eğitmenlik yaparak geçiriyorum son günlerimi bu tarz büyük turnuvalarada hatırlanırsam onur.

Konuğu olarak çağrılırım ara sıra."

"Racham: Eminim bu yaşlı kemiklerde hala hayat vardır."

"Kradus: Bunu söylediğin için çok kibarsın, yeterince yaşadım ve en önemliside hayattaki hedeflerimi gerçekleştirdim geriye dönüp baktığımda yapamadığım için.

Pişman olduğum bir şey görmüyorum."

"Racham: Şurada ayakta duran çam yarmasıda kim?"

"Zerina: O mu? Dranton."

"Racham: Kimdir neyin nesidir?"

"Kradus: Dranton demek bela demektir ona sakın bulaşma."

"Zerina: Handa otururken sırf bir adamın tipini beğenmediği için neredeyse öldürüyormuş bu haydutu turnuvalara bile neden aldıklarını anlamıyorum adam yürüyen.

Bir kazık çakıcı tabii ki dövüş becerilerini yatsıyamam ama biz bu işi spor olsun diye yapıyoruz o öldürmek için."

"Racham: O zaman asıl kendini boğazlaması gerekiyor hayatımda bu kadar şekilsiz bir tip görmedim."

"Dranton: Hey! Sen cüce banamı bakıyorsun?"

"Racham: Kafamı nereye çevirirsem çevireyim ister istemez görüş alanıma girdiğin için sanada bakmış oluyorum galiba."

"Dranton: Senin gibi süt çocuklarını kahvaltıda yiyorum ben seni de yememi istemiyorsan buradan hemen gidersin."

"Racham: Vücudunda bana yer olduğunu sanmıyorum boğazında kalabilirim."

"Kradus: Hey! İkinizede temiz bir dayak atmamı istemiyorsanız hemen ayrılın! Bir sorununuzmu var? Arenada çözün!"

"Dranton: Kradusa burada olduğu için dua et arenada görüşürüz süt çocuğu."

"Zerina: Şimdiden kolay gelsin."

"Kradus: Ona bulaşmaman konusunda uyarırken ciddiydim! Turnuvada ekstradan dikkatli olman gerekecek."

Ben ve şom ağzım, turnuvada karşılaşacağım onca adam yetmiyormuş gibi aralarından en deli olanınıda kendime düşman ettim. Fakat hayatım boyunca da bu tarz belalı tiplere kendimi ezdirmemem gerektiğini de öğrendim yanlışmı yaptım yoksa doğru mu bilemiyorum artık bir önemide yok açılış konuşmasından sonra arena sahasına açılan kapı yavaş yavaş aralandı. Sahada 4 gruba ayrıldık kırmızı, mavi, yeşil, sarı her raund takımlar ve dövüşçülerin silahları rastgele oluşturuluyordu.

Altıma at ve elimede kargı verildi bu silahın yabancısıydım nasıl kullanıldığını bilmiyordum gruplandırmalarda bittikten sonra dövüş başlatıldı kırmızı takımdaydım dövüşçüler birbirlerine girdiğinde, grubumdan ayrılarak arenada gözüme çarpan ufak bir tepenin üstündeki ağacın yanına çekildim bu hem oklardan korunmamı sağlayacaktı hem de kargılı dövüşçülerin saldırılarından belki de birlikte hareket etmeliydim fakat tanımadığım adamlara hayatımı teslim etmemeyi paralı askerlik günlerimde öğrendim aynı gruplarda olsalarda dövüşçüler fazlasıyla bireysel hareket ediyorlardı kimsenin kimseden haberi yoktu.

Tepeden arenayı gözetliyordum kolay bir av bekleyen yırtıcı gibiydim sonunda sarı takımdan bir dövüşçünün dikkatini çektim çift elli kılıç kullanıyordu ve ATI'da yoktu üzerime doğru koştuğu sırada elim ayağım birbirine girdi kargı ile ne yapmam gerektiğini düşünüyordumki Kradus söyledikleri aklıma geldi koltuğumun altına kargıyı sıkıştırdım ve atımla birlikte tepeden aşağa doğru taarruza kalktım heyacanlıydım eğer kargıyı doğru bir şekilde koltuğumun altına yerleştirmediysem çarpışma omzumu çıkartabilirdi fakat iyi bir dinleyici olduğum için Kradus söylediklerini bütünüyle hafızamdaydı ilk rakibimi kolayca indirdim.

İlk raund şaşırtıcı şekilde kazasız belasız atlatmıştım ikinci raund elime aşina olduğum tek elli kılıç ile kalkan verildi ve mavi takımdaydım dövüş başladığında grubumla birlikte kalkan duvarı oluşturduk arkamızda okçular önümüzdede çift elli kılıç kullanan dövüşçüler ile rakip takımların üstüne doğru yürüdük takım oyunumuz izleyiciler tarafından alkış almıştı arenadaki en organize hareket eden takım bizdik ikinci raund devrilmeden tamamladım. Üçüncü raund bir takım azaldı artık arenada daha az adam vardı kazanma ihtimalimin arttığını hissediyordum bu da beni motive ediyordu elime çift elli kılıç verildi ve sarı takımda başladım sahada gözüm Dranton arıyordu çok dikkatli olmalıydım hiç beklemediğim bir yerden saldırısı gelebilirdi.

Birkaç kişiyle kapışıp galip ayrıldığım sırada arkamdan 'Hey Süt Çocuğu' diye bir ses duydum arkamı dönmem ile devrilmem bir oldu Drantondan başkası değildi kargısıyla beni bayıltmıştı elimden bir şey gelmezdi gözümü açtığımda hayal kırıklığı ve yediğim kargının acısıyla arenada tam ayrılacaktımki Turnuvacı Başı beni durdurdu yere serilmeden önceki performansımdan seyirci memnun kaldığı için bir şans daha vereceğini söyledi şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra 4. raund için hazırlandım. Sahada sadece iki takım kalmıştı şans mıdır talihsizlikmi bilemeyeceğim Dranton ile aynı takıma girmiştik.

Beni gördüğünde yüzünün ifadesi paha biçilemezdi aynı renkleri giydiğimiz için bana saldırması turnuvadan diskalifiye olması anlamına geliyordu birlikte omuz omuza savaşmak zorunda kaldık. Dranton turnuvadaki üstün başarısından dolayı direk 6. raunddaki son dövüşe kadar taşıdı kendini onunla aramda 1 raund vardı. Beşinci raund bireysel dövüştü 10 kişiydik aramızda ayakta kalacak son kişi 6. raundda Drantona karşı dövüşecekti artık silah seçme serbestti.

Bende uzmanı olduğum yay ve kılıç elime aldım altımada at, Yayımla birlikte yayan dövüşen rakiplerimi birbir vurdum, Kılıcımla da atlı rakiplerime indirdim ilk raundlardada silah seçme serbest olsaydı belki de bu kadar zorlanmayabilirdim. Son dövüşe kendimi taşıyabilmiştim ödül ile aramda Draton gibi bir pislik yığını duruyordu hayatımın en zor dövüşü olacaktı şüphesiz. Elinde 2 metre boyundaki devasa kılıcıyla ve yüzündeki sanki kazanacağını biliyormuş gibi bir ifadeyle arenada beni karşıladı.

Elime kargı ve kılıç ile kalkan aldım kendinden o kadar emindiki altına at bile almamış bu da beni gerçekten korkutuyordu. Dövüş başladığında kargıyı koltuğumun altına sıkıştırıp son sürat atımla birlikte üzerine taarruza geçtim Drantonun bile böyle bir saldırıdan kurtulamayacağını düşündüm ancak onu hafife almışım elindeki devasa kılıçla ATI'mın ön ayaklarına doğru hızlı bir hamle savurup bizi yere düşürdü yerdeyken kılıcını havaya kaldırıp üzerime doğru savurduğunda kalkanım ile kendimi son anda korudum kalkan ikiye ayrılmıştı saldırıların ardı arkası kesilmiyordu yerde bir oraya bir buraya yuvarlanarak kaçınmaya çalışıyordum.

Ayağa kalkıp kılıcımla karşılık vermeye çalıştım ne demişler 'En iyi Savunma Saldırıdır' ancak iri olduğu kadar da çevikti bütün saldırılarımdan sıyrıldı. Kılıcımıda bir darbe ile savurup elimden attı suratıma yumruk atıp yere düşürdü beni son darbenin gelmesini beklemekten başka yababileceğim bir şey kalmamıştı tek üzüntüm arkadaşlarımın hayal kırıklığına uğramaları olacaktı kazanmışçasına seyircilere şov yaptıktan sonra bana doğru yaklaştı 'Ben Kalradyanın En iyi Dövüşçüsüyüm!' diye haykırdıktan sonra kılıcını bana doğru savurduğu sırada ayağımla hayalarına doğru istemsizce tekme attım.

O acıyla dizlerinin üstüne çöktü ve kılıcını yere düşürdü kılıca doğru yerde yuvarlandım ve elime alıp kaldırdım şu ana kadar taşıdığım en ağır kılıçtı en az 50 kiloydu şerefsiz kendine özel talim kılıcı bile yaptırtmış dizlerinin üstünde hayalarını tutmuş acıyla inlerken ensesine kılıcı geçirip bayılttım. Seyirciler çıldırmışçasına bağırıp zaferini kutluyorlardı Kalradyanın en iyi dövüşçüsünü yenmiştim gördüklerim rüya gibiydi ellerimi havaya kaldırıp onlara ortak olup zaferini kutladım. Tam bu anlarda Dranton uyanıp ayağa kalktı botuna gizlediği hançeri çıkarıp üzerime doğru koşup bana saplamaya çalıştı hızlı bir hamleyle elini tutup çevirdim arkasına geçip elini gırtlağına dayadım ve bir kulaktan diğerine kestim turnuvada gerçek silah kesinlikle yasaktı diskalifiye nedeniydi bu yüzden onu öldürmemi nefsi müdafa olarak kabul ettiler.

"Turnuvacı Başı: İnanılır gibi değil Dranton 10 turnuvadır yenilgi yüzü görmedi bu turnuva diyarda uzun yıllar dilden dile anlatılacak."

"Racham: Emin ol ben bile hala inanamıyorum."

"Turnuvacı Başı: O şerefsizi öldürerek de iyi yaptın turnuva öncesi üzerini aramıştım halbuki nasıl becermiş silahı saklamayı."

"Racham: Evet evet dünyadan bir pislik çuvalı daha eksildi onu kimse özlemeyecek ödül paramı ne zaman alıyorum?"

"Turnuvacı Başı: Buyur 1000 dinar sonuna kadar hakettin senin gibi dövüşçülerle her zaman karşılaşmıyorum tanışmak bir şerefti, neredeyse unutuyordum.

Kaledek ziyafete lord tarafından çağırıldın."

"Racham: Lanet ziyafet bekleyebilir daha önemli işlerim var."

"Dee: Racham! Orada resmen efsane oldun adamım!"

"Sanders: İtiraf etmeliyim beni bile etkiledin."

"Racham: Hahaha...sağ olun çocuklar sizin desteğiniz olmasaydı kesinlikle başaramazdım."

"Sanders: Kendini yeterince övmüyorsun."

"Dee: Aynen bu kadar alçakgönüllü olma dostum!

"Racham: Alın ödül parası borcumuzu kökten kapatırsınız."

"Sanders: Sana ne kadar teşekkür etsek azdır Racham."

"Racham: Bu da ne demek Sanders? Anca beraber kanca beraber."

"Dee: Katılman gereken bir ziyafet var galiba biz seni tutmayalım."

"Racham: Gitmeli miyim bilemiyorum yani hiç bana göre değil."

"Sanders: Görende her gün ziyafetlere konuk olarak çağırılıyorsun sanacak ayriyeten Şehirin Lordu çağırıyorsa bu bir rica değildir yerinde olsam onu kendime.

Düşman etmek istemezdim."

"Racham: Tamam tamam başlamayın yine gidiyorum bir iki saate görüşürüz."

Lanet olası turnuvadan sonra kısa bir sürede olsa nefes alacak zamanım oldu diyordumki ziyafet daveti çıktı başıma ve her zamanki gibi Sanders haklıydı ziyafete gitmemem Lordu gerçekten kızdırabilirdi bu yüzden istemeyerek de olsa lordun malikanesinin yolunu tuttum.

"Kale Muhafızı: Hey nereye gidiyorsun elini kolunu salla sallaya?"

"Racham: Duydunmu bilemeyeceğim çünkü bu günkü büyük turnuvanın şampiyonu olduğum sağır sultanın bile haberi olmuştur."

"Kale Muhafızı: Ziyafete davetli olduğunuzun haberini aldım problem şu malikaneye böyle silahlı giremezsiniz."

"Racham: Ahh... Tabii ki buyurun en baştan söylesen böyle tartışmazdık iyi sakla onları bir şey olursa kendini satsan karşılayamazsın."

"Kale Muhafızı: Çıkışta şuradaki sandıktan alırsınız eşyalarınızı."

"Kont Mathaes: Dikkatinizi buraya çekebilir miyim lütfen, ziyafetimize katılan yeni bir konuğumuz var büyük turnuvanın.

Şampiyonu! Sör Racham."

"Racham: Lordum beni onurlandırıyor şahsen bu çatı altında aranızda bulanacak kadar kendimi değerli hissetmiyorum."

"Kont Mathaes: (Kahkaha atar) Turnuvadaki performansına hepimiz şahit olduk fazlasıyla hakettin buradaki yerini gönlün rahat olsun lütfen keyfine bak tekrar hoş geldin aramıza."

"Soylu Kadın: Lord Racham buraya bakabilir misiniz?"

"Racham: Ben lord değilim Asil leydim lütfen bana Racham diye hitap edin eğer haddimi aşmıyorsam ve sizde uygun görürseniz Arkadaşlarım arasında bana Rac derler arzu ederseniz sizde diyebilirsiniz"

"Soylu Kadın: Rac? İlginç... Ziyafetten sonra ne yapacaksınız diye sormak için çağırmıştım."

"Racham: Belirli bir planım yok sebebini sorabilir miyim?"

"Soylu Kadın: Ziyafet bittikten sonra bana eşlik etmenizi isteyecektim sizin için bir sorun olmazsa."

"Racham: Size nasıl hayır diyebilirimki elbette sorun olmaz."

"Soylu Kadın: (Güler) Anlaştık o zaman görüşürüz."

"Racham: Sabırsızlıkla bekliyor olacağım."

"Arwa: Yağcı züppe."

"Racham: Afedersiniz birşey mi dediniz anlayamadım?"

"Arwa: Yağcı ve züppe olduğunu söyledim."

"Racham: Yağcılık kısmında haklısınız ancak züppe olduğumu söyleyemem."

"Arwa: Her neyse."

"Racham: Yanlış anlamazsanız adınızı sorabilir miyim?"

"Arwa: Adımı sorma ihtiyacı duymanıza ne sebep oldu?"

"Racham: Sormamın özel bir nedeni yok sadece tanıdık geliyorsunuz ve burayada pek ait değilmişsiniz gibi geldi bana."

"Arwa: Emin ol daha önce tanışmadık öyle olsa seni hatırlardım ama çok merak ettiysem söyleyeyim adım Arwa Sarranid sultanlığının meşru kraliçesiyim bana halk arasında incili arwa derler."

"Racham: Bende diyorum gözüm nereden ısırıyor uzun yıllar Sarranid topraklarında yaşamıştım ve siz hatırlamasanızda bir kere tanışmıştık."

"Arwa: Peki bana hatırlatmanızı isteyebilir miyim?"

"Racham: Aslında tanışmak demeyelim karşılaşma daha uygun olur. Al-Rahim adında Sarranidli bir tüccar tarafından büyütüldüm 10 yaşındayken beni Sultan hakimin ordusunun yanına yetişmem için gönderdi tabii o zamanlar sultan değildi sizi Sharizde görmüştüm Sultan Ayzar, cariyelerinden biriydiniz galiba yanlışım varsa düzeltin lütfen."

"Arwa: Evet o zamanlar köleydim daha sonra Ayzar ile evlendik."

"Racham: Peki sormamda sakıncası yoksa Sultanlığı hakime nasıl kaptırdınız?"

"Arwa: Ayzar öldükten sonra Sarranid Emir'leri yönetici olmamda bir sakınca görmediler ancak bir şartları vardı Emir Baybak'la evlenmem Baybak ülkenin ordularını yönetecekti bende İç politikalarıyla ilgilenecektim. Kısa süreli birlikteliğimiz ülkeyi refaha erdirdi. Ne acıdırki ikinci kocam Baybağı'da kısa süre sonra Kergitler ile girdiği bir müharebe de kaybettim. Kendimi yaşanacak ihanetlere hazırladığımı sanıyordumki merhum kocamın aşağılık yeğeni hakim, daha Baybağın cesedi soğumamışken gelip beni sarayımdan attı kendisini de Sultan ilan etti."

"Racham: Sizin adınıza gerçekten üzüldüm leydim umarım hakettiğiniz yeri geri alırsınız."

"Arwa: Çok naziksiniz teşekkür ediyorum ve size yağcı züppe dediğim içinde özürdilerim kusuruma bakmayın."

"Racham: Özüre gerek yok umarım tekrar karşılaşırız."

"Arwa: Bunu bende çok isterim."

Ziyafetten sonra koca bir oh çektim umarım bir daha böyle yerlere katılmak zorunda kalmam. Arwa ile sohbetimiz sırasında aramızda bir bağ olduğunu hissettim belki de ondan hoşlandım Şu anki duygularım çok belirsiz ileriki günlerde netleştiği zaman yorumlayabilirim muhtemelen yorucu ve uzun bir gün sonunda dinlenmeyi hakettiğimi düşünüyorum ileriki günlerde beni nasıl maceralar bekliyor merak ederek uykuya daldım...